“Cebir ve i‘tizâlde birer dâne-i hakîkat bulunur” Ey tâlib-i hakîkat! Mâzîye hem musibet; müstakbel ve ma‘siyet ayrı görür şerîat. Mâzîye, mesâibe nazar olur kadere, söz olur cebriye. Müstakbel ve meâsî, nazar olur teklîfe, söz olur i‘tizâle. İ‘tizâl ile Cebir şurada barışırlar. Şu bâtıl mezheblerde birer dâne-i hakîkat mevcûd, mündericdir, mahsûs mahalli vardır. Bâtıl olan ta‘mîmdir." (Lemaat)
...
Üstadımız (ra) Bir izahında "Kader ve cüz-i ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir." derken, başka yerde "Kader, ilim nevindendir. İlim, mâlûma tâbidir. "buyuruyor.Kadere biryede ilmi değildir denilirken, diğer yerde ilim nevindendir denmesini izah edermisiniz?
Kader Risalesi'nin girişindeki, "Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir." cümlesindeki "hâlî ve vicdanî","ilmî ve nazarî" tabirlerinden ne anlamamız gerekir?
"Öyle bir mükemmel terbiye, tedbir, idare ediliyor ki, bütün kâinat bir sahife gibi her an nazarında ve bütün âlemler birer satır gibi kalem-i kudret ve kaderiyle yazılır, tazelenir, değişir." cümlesini izah eder misiniz?
Kur'an harfleriyle yazmanın esrar-ı şeriate ve sünnet-i seniyye'ye hizmet ettiğini ve "Fesad-ı ümmet zamanında kim benim sünnetime temessük ederse 100 şehid sevabını kazanabilir." hadisini de nazara aldığımızda yazı hizmetinin sünnet olması ne bakımdan gerçekleşmiş oluyor?
Sözler eserinde s. 88'de geçen "Belki i‘dâmdan ve hapisten gayet zâhir olarak Kur’ân affettiğinden, o da sarf-ı nazar edip ve mevcûdâtı kendileri hesabına hizmetten azlederek Fâtır-ı Zülcelâl hesabına istihdâm edip..." ifadesindeki "Kur'ân'ın affettiği" tabirini nasıl anlamalıyız?
"Hem insan hodgâmlık ve zâhirperestliğiyle beraber, her şeyi kendine bakan yüzüyle muhâkeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri hilâf-ı edeb zanneder. Meselâ âlet-i tenâsül-ü insan, insan nazarında bahsi hacâlet-âverdir. Fakat şu perde-i hacâlet, insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san‘ata ve gāyât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa, ayn-ı edebdir. Ha...
لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ cümlesiyle istikbâlimize, سُبْحَانَكَ kelimesiyle dünyamıza, اِنّ۪ي كُنْتُ مِنَ الظَّالِم۪ينَ fıkrasıyla nefsimize nazar-ı merhametini celbetmeliyiz. Tâ ki, nûr-u îmân ile ve Kur’ân’ın mehtâbıyla istikbâlimiz tenevvüretsin ve o gecemizin dehşet ve vahşeti, ünsiyet ve tenezzühe inkılâb etsin." cümlesini açıklar mısınız?
"İşte, yedi nevi ile yedi tarzda arzın yedi tabakası mevcut olduğu tahakkuk ediyor. Sekizincisi olan âhirki mânâ başka nokta-i nazarda ehemmiyetlidir; o yedide dahil değildir." açıklar mısınız?
15. Mektupta 1. sualde "sahabeler nazar-ı velayetle müfsitleri neden keşfedemediler" sorusu bulunmakta.1. Makamda verilmiş olan cevabı tam olarak anlayamadım. İzah eder misiniz?