13. lema, 6. işarette "Hem insanın letaifi içinde teşhis edemediğim bir iki latife var ki: İhtiyar ve iradeyi dinlemezler. Belki mesuliyet altına da giremezler. Bazen o latifeler hükmediyorlar. Hakkı dinlemiyor. Yanlış şeylere giriyorlar" Cümlesini açıklar mısınız?
Bediüzzaman Hazretleri bu cümleyi Mektubat isimli eserinde biraz daha geniş olarak şöyle açıklamaktadır:
"Madem insanda bazı letaif (latifeler) var ki, teklif (sorumluluk) altına giremez; o latife hâkim olduğu vakit, tekâlif-i şer'iyeye (İslâmî yükümlülüklere) muhalefetiyle mes'ul tutulmaz; ve madem insanda bazı letaif var ki, teklif altına girmediği gibi, ihtiyar (tercih etme) altına da girmez; hattâ aklın tedbiri altına da girmez, o latife, kalbi ve aklı dinlemez; elbette o latife bir insanda hâkim olduğu zaman (fakat o zamana mahsus olarak) o zât, şeriata muhalefette velâyet derecesinden sukut etmez, mazur sayılır. Fakat bir şart ile ki, hakaik-i şeriata (dinin hükümlerine) ve kavaid-i imaniyeye (imanın kaidelerine) karşı bir inkâr, bir tezyif, bir istihfaf (hafife alma) olmasın. Ahkâmı (hükümleri) yapmasa da, ahkâmı hak bilmek gerektir. Yoksa o hale mağlub olup, neûzü billah, o hakaik-ı muhkemeye (sağlam hakikatlere) karşı inkâr ve tekzibi (yalanlamayı) işmam edecek (hissettirecek) bir vaziyet, alâmet-i sukuttur (manen düşüş alameti)!"(Mektubat)
Bu paragrafta göz ardı edilmemesi gereken en önemli unsur, İslâmiyetin ve imanın temel esaslarına bir zıtlık veya inkar veya hafife alma veya yalanlama olmamasıdır. İslâm'ın hükümlerini hak olarak bilmeli. Aksi halde bu latifelere mağlup da olsa mesul olur.