“İmkân-ı zati ile “imkânı
İmkân-i zati ve imkân-ı zihni ile alakalı açıklamaları okuduk epey istifade ettik. Allah razı olsun, bunları biraz daha basit olarak açıklamanız mümkün mü?
ve şuûnât-ı zatiyeye işaret eder, gayet parlak
Risale-i Nur hatasız ve kusursuzdur algısı doğru mudur? Nitekim peygamberler haricinde la yüs'el kimse olamamıştır. Risale-i Nur'da ve Bediüzzaman Hazretlerinde hata ve kusur yoktur demek, ne kadar doğrudur?
Miraçta Peygamberimizin(S.A.V) Allah ile perdesiz görüştüğü rivayet ediliyor. Peygamberimiz miraçtan dönerken sahabeler Allah'ın görüntü olarak nasıl olduğunu göründüğünü sormuşlar mıdır? Sormuşlarsa Peygamberimizin yanıtı ne olmuştur?
Kulu istedi diye Allah razı olmadığı kötülüğü yaratıyorsa, Allah kendine haksızlık yapıpta mecburiyete düşmez mi? Allah razı olmadığı şeyi yaratarak kulunun isteklerine esir olmaz mı? Çünkü bizler razı olmadığımız şeyleri yaparsak, hem psikolojik olarak hem de kanunlara göre esir olduğumuz kabul ediliyor. Allah kötü şeyleri yarattığı için, kötü olarak sorumlu tutulmuyorsa, o zaman razı olduğu iyi şeyleri yarattığı için, Allah nasıl iyi olabilir? Ya da nasıl iyi ve güvenilir olduğu anlaşılabilir? Allah güç sahibi diye korkup ta Allah'ın doğru olduğunu kabul edersek, doğruluktan şaşmış olmaz mıyız? Doğruluktan şaştığımız için, Allah bize demeyecek mi benden korkup gücüme boyun eğdiniz ve bu yüzden doğruluktan şaştınız, yazıklar olsun size, demez mi? Bu hayatta bile güçlü olan haklıysa, o zaman Allah'ta güçlü olduğu için haklı mı oluyor? Eğer güçlü olmasından dolayı Allah haklıysa, insanlara nasıl diyebilir ki güçlü olmanız sizi haklı yapmıyor?
29. Söz'deki şu cümleyi izah eder misiniz? "Bir şey zâtî olsa, onun zıddı o zâta ârız olamaz. Çünkü içtimaü'z-zıddeyn olur; o da muhâldir. İşte bu sırra binaen, madem kudret-i İlâhiye zâtiyedir ve Zât-ı Akdesin lâzım-ı zarurîsidir. Elbette, o kudretin zıddı olan acz, o Zât-ı Kadîre ârız olması mümkün olmaz."
İbadetlerimi yaptığım halde zihnen düşünsemde tefekkür etsem de kalben hissedemiyorum. Şeytan da vesvese veriyor dini konularda. Maneviyatımı hissedemiyorum. Bu yüzden "sen iyi müslüman değilsin, maneviyatını da kaybettin, imansız öleceksin" diye vesveseler veriyor ne yapmam gerekli?
"Elcevab: Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı; bütün masivayı terk, hattâ esma ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenab-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek lâzım gelirdi." (27.söz Zeyl 3.vecih 3.sual.) Soru 1) Biz Cenab-ı Hakkı isim ve sıfatları ile tanıyoruz. İsim ve sıfatları bırakmak nasıl olabilir. Soru 2) Cenab-ı Hakkın zatını düşünmek caiz değil, zaten Allah bununlada bizi yükümlü tutmamıştır. Öyleyse metinde geçen Cenab-ı Hakk'ın zâtına rabt-ı kalb etmek nasıl anlaşılmalıdır, üstadımız burda ne demek istiyor, İzah eder misiniz?
Bir tefsirde Fatiha suresinde geçen "Melik O'nun zâtına, mâlik ise fiiline ait sıfatlardır." böyle bir ibare geçiyor. Tam anlayamadım açıklayabilir misiniz? Melik sıfatı da Malik sıfatıda fiilinde değil midir? Birinin zatında diğerinin fiilinde olmasını sağlayan fark nedir?
Allah ezeli kelamını insanın idrak etmesi imkansız mı? Hz.Musa Allah ile konuştu. Allah kelam-ı nefsi ile mi konuşmuştur onunla?
Elektronik para almak, satmak ve yatırım amaçlı birikim yapmak caiz midir?
"İmkânın enva'ı var. İmkân-ı aklî, imkân-ı örfî, imkân-ı âdi gibi kısımları vardır." Açıklar mısınız?
Zulmetli münevverler bu sözü bilmeliler: Ziya-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver.O nur ile bu ziya mezcolmazsa zulmettir, zulüm ve cehli fışkırır. Nurun libasını giymiş bir zulmet-i müzevver. Gözünde bir nehar var, lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki, bir leyl-i münevver. (Lemaat, Osmanlıca Sözler) Üstadımızın bu cümlesini açıklar mısınız?
Harfler ve cüzlerinden evvela ب'nin fenn-i sarfça bir mânâsı istiânedir. Bir mânâ-yı örfîsi teberrük mânâsı olmasından bu ب'nin merci-i müteallikı kendi mânâsından çıkan اَسْتَعِينُ ve اَتَيَمَّنُ fiillerine bağlanıyor. Veyahut Bismillah'taki perdesinde قُلْ (söyle)'den çıkan اِقْرَاْ (oku) fiiline bakar. Yani: “Ya Rabbi, ben senin isminin yardımıyla ve onun bereketiyle okuyacağım. Her şey senin kudretinle ve icadınla ve tevfîkinle olduğu gibi, yalnız ve yalnız senin isminle başlıyorum.” Demek Bismillah'tan sonra اِقْرَاْ okumak lâfzı, âhirinde mukadder olmasından hem ihlâs, hem tevhidi ifade eder. Ama اِسْمِ kelimesi ise: Biliniz ki, Zât-ı Vâcibü'l-Vücudun bin bir esmasından bir kısmına “Esmâ-i Zâtiye” denilir ki, her cihette, Zât-ı Akdes'i gösterir. Onun adı ve onun ünvanıdır. “Allah, Ehad, Samed, Vâcibü'l-Vücud” gibi çok esmâ var. Bir kısmına da “Esmâ-i Fiiliye” tabir edilir ki, çok nevileri var. Mesela, “Gaffar, Rezzak, Muhyî, Mümît, Mün'im, Muhsin.” Cümlesini açıklar mısınız
imkan-zihni ile imkan-ı akli aynı şeyler midir? Risalede bununla ilgili bir yer var mı?
"Keza her şeyin bâtını zahirinden daha latîf, daha şeffaftır. Bu ise Sâni'in o şeyden hariç ve baîd olmamasına delâlet eder. O şeyin sair eşya ile nizam ve muvazenesinin sanii tarafından temin edildiği cihetle saniin o şeyde dahil olmamasını iktiza eder."( Mesnevi Nuriye, Katre 57) Bir şeyin o şeyde kudretinin gözükmesi için nasıl olurda onun dışında olması gerekir. Yani içe müdahele edebilmek için içeride olmak gerekmiyor mu. Tam anlayamadık.
Allah, Kuran'da kendi zatının nasıl olduğunu az da olsa bildirmiş midir?
Risale-i Nurda tekrar edilen ehadiyyet ve vahdaniyyet arasındaki fark nedir?
Tarîk-i Nakşî de dört şeyi bırakmak lazım. Hem dünyayı, hem nefis hesabına ahireti dahi hakiki maksad yapmamak, hem vucudunu unutmak, hem ucba, fahra girmemek için bu terkleri düşünmemek.. Risale- nurda ise "Acz-mendi tarikinde dört şey lazımdır: Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz!" şeklinde geçen esasları acıklar mısınız?
Allah'ın bir şey ile bin şeyi yaratması, bir çiçek ile bir baharı yaratması arasında fark yoktur diyoruz. Bir ile bin veya bir ile nihayetsiz işleri yapmak için neden aynı kuvvetin sarfı yeterlidir?
Bediüzzaman, 1928 inkılâbı sonrası Kur'ân harflerine sadık kalarak Risaleleri el yazısı ve teksirle çoğaltmış; matbada Latin harfli baskıyı yalnızca zaruret ölçüsünde kabul etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursî, medrese tahsilini henüz 14 yaşında tamamlayıp hem dinî hem fenî ilimlerde derinleşen, sürgün ve hapis yıllarında 130 risaleden oluşan Risale-i Nur Külliyatı'nı kaleme alarak asrın müceddidi sayılan büyük bir İslâm âlimidir.
Zulme rıza göstermemeyi emreden “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa ateş size dokunur” ayetini hatırlatıp lütufla hakka çağırınız. Kudüs'teki Mescid-i Aksa, Kur'ân'da mübarek kılındığı, ilk kıble, mirac ve Hz. Peygamber'in namaz kıldırdığı ikinci mâbed olduğu için Müslümanlar için çok kutsaldır. Zulüm altındaki kardeşlerimize hem maddî-mânâvî destek olun, hem dua ordusu olarak arkalarında durun; Mescid-i Aksa'nın özgürlüğü için gayret ediniz.
SİYER VE HADİS-İ ŞERİF
TARİHÇE-İ HAYAT
RİSALE-İ NUR
FIKIH VE İBADET