Asay-ı Musa'da geçen; "Buradaki dağlara bedel orada yıldızlar o vazifeyi görürler." cümlesini izah eder misiniz?
Metindeki ilgili kısım şöyledir: ‘
‘Hem bu dünya hânında misafir yolcular için koca dağların levâzımâtlarına (lüzumlu şeyler) ve istikbâldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyât (tedbirli olma) deposu ve cihâzât (cihazlar) anbarı ve hayata lüzûmu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olması cihetinde işaret eder ki, belki delâlet eder ki, belki şehâdet eder ki, bu kadar kerîm ve misafirperver (misafir sever) ve bu kadar hakîm ve şefkatperver (şefkat etmeyi sever) ve bu kadar kadîr (herşeye gücü yeten Allah) ve rubûbiyetperver (terbiye ediciliği sever) bir Sâni‘in (sanatla yaratan Allah), elbette ve her halde çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedî ihsânâtının ebedî hazineleri vardır. Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazîfeyi görürler.’’ [1]
Bu dünyamız bir misafirhane gibidir. Hayatımıza dikkatle baktığımızda görüyoruz ki; Sabah kalkıyoruz, yemek yiyoruz, okula gidiyoruz, çalışıyoruz, v.b. ama her şey geçici, hiçbir şey kalıcı değil. Hayat da aslında bir yolculuk gibi. Aynı bir misafirin bir otelde konaklayıp sonra ayrılması gibi. Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: Biz bu dünyada misafiriz, ev sahibi değiliz. Bizi buraya getiren birisi var. O ise Yüce Allah’tır.
Dağlara dikkatle baktığımızda görüyoruz ki; dağlar sadece manzara değil! Dağların içinde sular, madenler, zenginlikler ve miktarını tahmin edemediğimiz çok fazla element ve kaynaklar var. Dağlar aynı zamanda hava dengesini sağlıyor, zehirli gazların dağıtılmasında tarak gibi bir görev görüyor, yağmurun oluşmasına katkı sağlıyor, hayvanlara ve bitkilere barınak oluyor. Yani dağlar sadece “manzara” olsun diye yaratılmamış. Her biri bir görevli gibi, Allah’tan aldıkları emir ile Allah’ın kullarına hizmet ediyorlar.
Dünya ve içindekileri bu nazarla (bakış açısıyla) inceledikten sonra aklımıza şu soru gelebilir: Peki bu kadar emek sadece geçici bir dünya için mi? Eğer bu dünya sadece geçici bir yer ise, neden bu kadar detaylı, bu kadar ince, bu kadar hassas ve bu kadar sanatlı şeyler yaratılsın? Madem her şey bu kadar güzel ve yerli yerinde, o zaman bu güzelliklerin devamı olmalı. Bir ebedî hayat olmalı, değil mi? Bediüzzaman Hazretleri tam burada diyor ki: Madem Allah bizi bu kadar düşünüyor, bizim için dağlar, denizler, hava, güneş gibi sistemleri kurmuş, elbette bizi yok olup gidecek bir varlık gibi bırakmaz.
“Buradaki dağlara bedel, orada yıldızlar o vazifeyi görürler” cümlesine gelince:
Bu cümle çok derin ve çok etkileyici bir mecaz içeriyor. Anlamı şu olabilir: Dünya’da dağlar ne işe yarıyor? İnsanların hayatı için gerekli şeyleri hazırlıyor (su, maden, oksijen dengesi vs.). Bize güven ve istikrar hissi veriyor. Sarsılmayan, büyük ve çok sağlam yapıya sahipler. Ve bizlere Allah’ın kudretini ve düzenini gösteriyor. Peki ahirette bu görev kimde? Bediüzzaman Hazretleri, “Ahirette dağlar yerine yıldızlar bu görevi üstlenir” derken şunu kastediyor: Dünya’da maddî, ağır ve yavaş olan şeyler (dağlar); Ahirette çok daha yüce, nuranî ve hızlı şeylerle (yıldızlar gibi) yer değiştirir. Yani ahiret hayatı, bu dünyaya göre çok daha üst düzey, nuranî, hızlı, sonsuz, hatta baş döndürücü güzellikte olacak. Yıldızların bizler için diğer anlamlarını düşünmemiz de konunun anlaşılmasına katkıda bulunabilir. Yıldızlar, gökyüzünün en parlak ve etkileyici varlıklarıdır. Çok uzak, çok büyük ve çok ihtişamlıdırlar. Sanki birer nuranî memur, birer gökyüzü görevlisi gibidirler. Dağların gördüğü muazzam vazifeleri, ahiret âleminde yıldızlar görecek şeklinde anlıyoruz. Yine de en doğrusunu Hz. Allah bilir.
Özetle diyebiliriz ki; “Ahirette Allah’ın ikramı, lütfu ve hizmetleri (bize ulaştıracağı nimetleri), sadece dağlar gibi basit malzemelerle değil; yıldızlar gibi nuranî, yüce ve ihtişamlı varlıklarla sağlanacaktır. Bu da ahiretin dünya ile kıyaslanamayacak kadar yüce ve ihtişamlı olduğunu ima eder.”
[1] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Asây-ı Musa, s. 179