Peygamberimizin(a.s.v) zenginlere veya soylulara veya ilim sahibi insanlara farklı muamele edişinin hikmeti nelerdir?
Sevgili Peygamber efendimiz günlük yaşantısında insanlara adalet ile davranırdı. Davranışlarında onları ayırmadığı gibi eşit te davranmazdı. Ayrımcılık ne kadar kötü ise insanlara eşit davranmak ta o derece kötüdür. Herkesin hak ettiği davranışları görmesi adalettir ve insanların hakkıdır. Bir valiye veya bir padişaha davranış ile diğer insanlara davranış bir olmaz. Herkese durumuna ve konumuna göre muamele etmek Kuran'a zıt değildir. Şu ayette de buna işaret vardır: “Fir‘avun’a gidin; şübhesiz o (ilâhlık iddiâsıyla) iyice azdı.” “Buna rağmen ona yumuşak söz söyleyin; belki ibret alır ya da (Allah’dan)korkar.” (Ta-Ha 43-44)
Hukuk önünde ise bütün insanlar eşittir. Padişah ile köle birdir. Hz. Peygamberimiz "Suç işleyen Kızım Fatıma da olsa ceza veririm" demesinin sırrı budur.
Peygamber efendimiz Allah'ın kulu olmak yönünden de herkesi eşit görürdü. Çünkü Kullukta herkes birdir. Kuldur. Üstünlük yoktur. Kul olma yönüyle insanlar eşittir. Hiçbir kimse kendini başkasından üstün görmemelidir.
Peygamber efendimiz günlük hayatta adaletle davranırken Hukuk önünde ve kullukta insanları eşit görürdü.
Peygamberimiz (sav), “İmandan sonra aklın başı insanları idare etmektir.” “Ben farz namazlarla emrolunduğum gibi insanları idare etmekle de emrolundum.”[1]buyurmuştur.
Peygamberimiz (sav), etrafında pek çok münafık olduğu halde açıkça onlara tavır almamış, onları idare etme cihetine gitmiştir. Hz. Aişe, şöyle anlatır: “Bir gün, bir adam Resûlullah’ın yanına girmek için izin istedi. (O’nun ismi zikredilince) Peygamberimiz: “Aşiretinin ne kötü adamı” dedi. Sonra da: “Müsaade edin girsin!” buyurdu. Adam huzuruna girince, ona yumuşak bir üslupla konuştu. (Adam gidince): “Ey Allah’ın Resûlü, ona mülayim bir dille konuştun, hâlbuki daha önce hakkında söylediğini söylemiştin” dedim. Bana: “Kıyâmet günü, Allah katında, makamca insanların en kötüsü, dil ve davranışlarının kabalığından kaçınarak insanların terkettiği kimsedir” buyurdu.”[2]
Peygamberimiz, kendisine gelip konuşan münafıkların yalanlarını yüzlerine vurmaz, ‘inanmış’ görünür, onları idare ederdi. Bu hal münafıklar tarafından zaaf telakki edilmiş ve kendi aralarında “Muhammed, dinleyen bir kulaktır. Biz onun aleyhinde istediğimiz her şeyi söyleriz ve sonra ona gidip sadâkat yemini yaparız. O da bize inanır” demişlerdi.[3] Bu yüzden şu ayet nazil oldu:
“Onlardan (münafıklardan) öyleleri de vardır ki peygamberi incitirler ve “O, (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır” derler. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır; Allah’a iman eder, müminlere inanır (münafıklara inanmaz); sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah’ın Resûlünü incitenler için elemli bir azap vardır.” (Tevbe, 61)
[1]. Kenzu’l-Ummal, c. 3, s. 407, hn: 7168, 717.
[2]. İbrahim Canan, Kütübü Sitte Şerhi, Akçağ y, c. 7, s. 297.
[3]. Beyzavi, Tefsir, Darü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1999, c. 1, s. 410.