Çok istediğimiz bir şeyin imtihan olmasından korkarak dua edememek doğru mudur? Oysa ki Kur’ân-ı Kerim'de ısrarla dua etmemiz gerektiği vurgulanmakta. Bu ikilimden nasıl kurtulabiliriz?
Bu dünya imtihan yeridir. Bir şeyi az veya çok isteyelim fark etmez her hâl-ü karda imtihan devam ediyor. Hangi konuda nasıl imtihan edileceğimiz Allah'ın iradesine bağlıdır. Bu sebeple Allah'ın rahmetini umarak, ibadet şuuruyla duaya devam etmelidir. Meselâ, birisi Allah'tan bir erkek çocuk ister. Allah ona erkek evlat vermez fakat İsa (as) gibi sâlih birisini doğuracak Hz. Meryem gibi güzel ahlaklı, iffetli bir kız çocuğu ihsan eder.
Esasen insan elinin yetişmediği ve kendi gücüyle elde edemediği şeyleri Allah’tan ister. İnsan dünyevî ve uhrevî birçok talepte bulunabilir. Çünkü dua ettiğimiz Rabbimiz Kadîr-i Mutlaktır. Her şeye gücü yetendir. Lakin dünyadaki imtihan sırrı icabı kimi zaman isteğimiz dünyada karşılık bulmaz, ahirete bırakılır. Böyle bir durumda duam kabul olmadı denilemez. Belki daha güzel bir surette duama cevap verilmiştir denilir. Nitekim Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de “Bana dua edin, size icabet edeyim (duanıza cevap vereyim).”[1] buyurmaktadır. Demek hiçbir dua cevapsız kalmaz.
İnsan kimi zaman kendini yapayalnız, çaresiz ve kimsesiz hisseder. İnsanın yalnızlığının, çaresizliğinin ilacı duadır.
“Dua eden kişi anlar ki; birisi var, onun kalbinden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir. Aczine merhamet eder, fakrına medet eder.”[2]
İnsan fıtraten bekaya müştaktır. İnsanın en büyük arzusu ebedî saadete mazhar olmaktır. Bütün dünya lezzetleri insana verilse, onun bekaya karşı arzusunu tatmin edemez. Demek insan Bâki ve her şeye Kâdir olan Rabbine dua ile iltica etmeli ve şöyle demelidir: “Ya Rabbi! Öldükten sonra beni ve sevdiklerimi tekrar dirilt ve bize ebedi bir hayat ihsan eyle!”
İnsanın Allah katındaki değeri duası nispetindedir. Dua, bir çeşit ibadettir. Hatta ibadetin esası duadır. Dua, insanı Allah’a yaklaştırır ve insanın kıymetini artırır. Bu hususta Rabbimiz, “(Ey Resulüm!) De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim size ne diye ehemmiyet versin.”[3] buyurmaktadır.
Her ibadet gibi dua da Allah emrettiği için yapılır. Sonucunda Allah'ın rızası beklenir. Demek bela, musibet ve hastalık zamanları o vakitlerde yapılacak dua ve ibadetin vaktidir. Yani ihlaslı dua, Allah emrettiği için ve Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan duadır. Yoksa dünyevî maksadlar asıl gaye olmamalıdır.
İnsanın fiilî duası yani çalışması, gayret etmesi başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Mesela; derslerinde başarılı olmak isteyen bir öğrenci yıl boyunca çalışır, çabalar, ödevlerini yapar. O öğrenci çalışmasıyla manen der: “Ya Rabbi! Ben derslerime çalışıyorum. Sen de bana başarı ihsan eyle.” Cenâb-ı Hak da onun bu içtenlikle yaptığı duasını kabul eder ve ona başarı ihsan eder. Bu fiilî dua Allah’ın hikmeti gereği çoğunlukla makbuldür.
Hâsılı insan duaya muhtaçtır. Duanın gerekçesi emr-i İlâhî, neticesi rızâ-yı İlâhîdir. Rabbimiz her duaya cevap verir. Dua bir ibadet olduğu için -dünyada karşılığını görmek mümkün olmakla beraber- asıl karşılığı ahirettedir. İnsanın Allah katındaki kıymeti, duası nispetindedir. Muvaffakiyetin sırrı ise fiilî duadır, çalışmaktır.
[1] Mü’min, 40/60.
[2] Said Nursî, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, Sözler, 23. Söz, s.110.
[3] Furkan, 25/77.