Soru

Risale-i Nur'un Kur'an'ın Mucize-i Maneviyesi Olması

Bediüzzaman Hazretleri çok yerlerde Risale-i Nur Kur'an'ın bir mucize-i maneviyesidir diyor. Risale-i Nur 'un Kuranın manevi bir mucizesi olması ne demektir?

Tarih: 11.05.2010 18:33:04
Okunma: 10528

Cevap

Kur'an'ın kırk farklı yönden mucizeleri vardır.

Bunlardan bir kısmı söz ve edebiyatındaki mucizelerdir.

Bir kısmı yazısında görünen tevafuk gibi mucizelerdir.

Bir kısmı da içindeki hakikatlerin manaları ile alakalı olan mucizelerdir.

İşte bu üçüncü kısma Kur'an'ın mucize-i maneviyesi denir. 

Risale-i Nur ise müellifi olan Üstad Bediüzzaman'ın ifadesiyle Kur'an'ın manevî bir tefsiridir. Yani İşaratü'l-İcaz ve diğer meşhur tefsirlerde görüldüğü gibi ibare ve cümleleri kelime kelime, harf harf tefsir eden bir tefsir değil, Kur'an'ın ders verdiği ve insanlığa yerleştirdiği mana ve hakikatleri tefsir eder.

Mesela ahirete iman gibi en temel bir Kur'an hakikatini tefsir ve ispat eder. Bunu yaparken kullandığı bütün manalar dahi Kur'an'da anlatılan manalardır. Bunun için Hz. Üstad Haşir Risalesi hakkında, "Yüzlerce Kur'an ayetlerinden süzülmüş damlalardır" demiştir.

Risale-i Nur'un bir hususiyeti de bütün İman hakikatlerini (tarihte misli görülmemiş bir şekilde) dinsizliği susturacak ve kuvvetli bir imanı kazandıracak derecede sağlam delillerle, akıl ve kalbi doyuracak izahlarla ispat etmesidir.

Ayrıca İslamiyetin bu güne kadar tam iazh edilememiş yüz kadar meselesini de açık bir şekilde izah ve ispat etmiştir.

Risale-i Nur'un iman ve Kur'an hakikatlerini Kur'an'a dayanarak nasıl isbat ettiğini Üstad Bediüzzaman şöyle anlatır:

"Risale-i Nur eczaları (parçaları), bütün mühim hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeyi (iman ve Kur'an hakikatlerini) hattâ en muannide (inatçıya) karşı dahi parlak bir surette isbatı, çok kuvvetli bir işaret-i gaybiye (gayb işareti) ve bir inayet-i İlahiyedir (Allah'ın bir lütfudur).

Çünki hakaik-i imaniye ve Kur'aniye içinde öyleleri var ki; en büyük bir dâhî telakki edilen İbn-i Sina, fehminde (anlamakta) aczini itiraf etmiş, "Akıl buna yol bulamaz!" demiş. Onuncu Söz (Haşir) Risalesi, o zâtın dehasıyla yetişemediği hakaiki (hakikatleri); avamlara (halka) da, çocuklara da bildiriyor.

Hem meselâ: Sırr-ı Kader ve cüz'-i ihtiyarînin halli (kader ve cüz-i irade sırrının çözülmesi) için, koca Sa'd-ı Taftazanî gibi bir allâme; kırk-elli sahifede, meşhur Mukaddemat-ı İsna Aşer namıyla Telvih nam kitabında ancak hallettiği ve ancak havassa (seçkin alimlere) bildirdiği aynı mesaili (meseleleri), kadere dair olan Yirmialtıncı Söz'de, İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyanı, eser-i inayet (İlâhî lütfun bir eseri) olmazsa nedir? (...)

Hem hakaik-i imaniye ve Kur'aniyede öyle bir genişlik var ki, en büyük zekâ-i beşerî (insan zekası) ihata edemediği (kavrayamadığı) halde; benim gibi zihni müşevveş (karışık), vaziyeti perişan, müracaat edilecek kitab yokken, sıkıntılı ve sür'atle yazan bir adamda, o hakaikin ekseriyet-i mutlakası  (büyük çoğunluğu) dekaikiyle (incelikleriyle) zuhuru (ortaya çıkması); doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakîm'in i'caz-ı manevîsinin (Kur'an'ın manevi mucizeliğinin) eseri ve inayet-i Rabbaniyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir işaret-i gaybiyedir." (28. Mektubun 7. Meselesi)

İşte Risale-i Nur bütün bu özelliklerini Kur'an'dan almıştır ve Kur'an ayetlerini tefekkürle Hz. Üstad'ın kalbine Kur'an'dan doğmuş ilhamlardır. Üstad bunu çok yerlerde anlatır. Biri şöyledir:

"(Risale-i Nur'un) Kur'ân'dan başka me'hazı (kaynağı) yok, Kur'ân'dan başka üstadı yok, Kur'ân'dan başka mercii (müracaat yeri) yoktur. Te'lif olduğu (yazıldığı) vakit hiçbir kitab müellifinin (yazarın) yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'ân'ın feyzinden mülhemdir (Kur'an'dan feyiz olarak gelen ilhamlarla yazılmıştır.)" (Sikke-i Tasdik, 1. Şua)

Risalelerin kendi zekası ürünü olmadığını Üstad bir yerde de şöyle anlatır:

"Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur'da öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var.

Ben yemin ile temin ediyorum ki, Eski Said'in kuvve-i hâfızası da beraber olmak şartıyla o on dakika işi on saatte fikrim ile yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum ve o bir günde altı saatlik risale olan Otuzuncu Söz'ü ne ben ve ne de en müdakkik dindar feylesoflar altı günde o tahkikatı yapamazlar." (15. Şua)

 

Netice olarak; Risale-i Nur'da anlatılan ve isbat edilen hakikatler Hz. Üstad'ın kendi fikrinin ürünleri değildir. Kur'an'da var olan hakikatlerin, manaların bugünkü insanların anlayıp ikna olabileceği bir tarzda onun kalbine yine Kur'an'dan Allah'ın lütfu ile ihsan olunmuştur. Bu yönden Risale-i Nur Kur'an'ın malıdır, onun hakiki bir tefsiridir. Kur'an'dan ilham olunmadıkça bir insanın bunu kendi zeka ve hafızasıyla yazabilmesi mümkün değildir. Yani Risale-i Nur Kur'an'ın manevi bir mucizesidir.


Yorum Yap

Yorumlar