Peygamber Efendimiz (asm) ile Hz Zeynep (ra ) evlilikleri siyer kaynaklarında şu şekilde anlatılmaktadır:
Hz. Zeyneb, Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın halası Ümeyme binti Abdülmuttalib’in kızı idi. Peygamberimiz Aleyhisselâm, Zeyd bin Hârise için dünürlük ettiği hâlde, Hz. Zeyneb bunu kendisi için istemiş olduğunu sanarak razı olmuştu. Fakat Zeyd bin Hârise’ye talip olunduğunu anlayınca şöyle dedi: “Yâ Rasûlallah! Nefsime danışıyorum; soy sop bakımından ondan daha hayırlıyım. Yâ Rasûlallah! Ona varmaya razı olmam! Ben Kureyş’ten bir bakireyim!” Böylece nikâhtan kaçındı. Peygamberimiz Aleyhisselam ise: “Fakat, ben onu senin için kabul ettim!” buyurdu.
“Allah ve Allah’ın Peygamberi bir işe hükmettiği zaman, mü’min erkekle mü’min kadın için, işlerinde kendilerine muhayyerlik yoktur. Kim Allah’a ve Allah Resûlüne isyan ederse, muhakkak ki, o apaçık bir sapkınlıkla yolunu saptırmıştır” âyeti nazil olunca, Zeyneb Hatun: “Yâ Rasûlallah! Sen benim onunla evlenmemi istiyor musun?” diye sordu. Peygamberimiz Aleyhisselam: “Evet!” buyurdu. Zeyneb Hatun: “Resûlullaha asi olmadığımı bildir, onunla evleneyim” dedi. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Zeyd’i Zeyneb Hatuna Kitabullahı ve Resûlullahın sünnetini öğretsin diye nikâhladı. Zeyneb Hatun; Zeyd b. Hârise’nin yanında bir yıla yakın veya bir yıldan biraz fazla bir süre kaldı.
Zeyd b. Hârise, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip: “Yâ Rasûlallah! Ben ailemden ayrılmak istiyorum!” dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam: “Sen ondan niçin ayrılacaksın? Yoksa, kendisinden, şüpheleneceğin bir şey mi gördün?” diye sordu. Zeyd b. Hârise:
“Hayır, vallahi yâ Rasûlallah! Ben ondan şüphelenebileceğim hiçbir şey görmüş değilim. Ondan, hayırdan başka bir şey görmedim! Fakat, o kendisini şerefçe üstün görüyor, bana karşı hep büyükleniyor ve dili ile beni üzüp duruyor! Kendisi, dayanılamayacak kadar hırçın huylu!” diyerek, boşamak istediğini söyledi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd’e: “Tut onu, boşama! Allah’tan kork!” buyurdu. Halbuki, Peygamberimiz Aleyhisselam, Zeyd’e bunu söylediği zaman, onun Zeyneb Hatunu muhakkak boşayacağını ve iddeti dolduktan sonra da onun kendisine zevce olacağını biliyor, Allah tarafından kendisine böyle haber verilmiş bulunuyor, fakat münafık halkın: “Muhammed, evlatlığın boşadığı karısı ile evlendi!?” diyerek yaygara koparmalarından çekinerek, bunu kalbinde gizli tutuyordu.
Cahiliye devri geleneğine göre; bir kimse birisini evlat edinirse, halk evlatlığı onun adı ile anar; evlatlık, öz oğul gibi, o kimsenin mirasından da yararlanırdı. Bu gelenek: “Allah, evlatlıklarınızı, öz oðullarınız gibi tanımadı. Bu, sizin ağızlarınızdaki lafınızdır. Allah hakkı söyler ve O doğru yolu gösterir. Siz onları öz babalarına nisbetle çağırınız. Bu, Allah katında daha doğrudur. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o halde, onlar, dinde kardeşleriniz olmakla beraber, dostlarınızdır da. Hata ettiklerinizde ise, size bir vebal yoktur. Allah çok yargılayandır, çok esirgeyicidir” (Ahzâb: 4-5) mealindeki âyetler indirilinceye kadar devam etti. Bu âyetler inince, azadlı köleler ve evlatlıklar, öz babaları adına iade edildiler. Öz babaları bilinmeyenler de, eski efendilerine dinde dost ve kardeş oldular.Fakat, münafıklar, Cahiliye devri geleneğine göre evlatlığın boşadığı karısını almayı haram sayıp, bunu Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde bir propaganda vesilesi yaptılar. Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Zeyneb’i zevceliğe kabul ettiği zaman: “Muhammed, evladın boşadığı karısı ile evlenmeyi haram kıldı. Kendisi ise, evlatlığı Zeyd’in boşadığı karısı ile evlendi!?” diyerek yaygaraya başladılar.
Zeyd b. Hârise, Hz. Zeyneb’i boşadıktan ve onun iddeti de dolduktan sonra, bir gün Peygamberimiz Aleyhisselâm’ın Hz. Âişe ile oturup konuştuğu sırada kendisine vahiy hâli geldi. Vahiy hâli açılınca gülümseyerek: “Zeyneb’e kim gidip Allah’ın onu bana gökte nikâhladığını müjdeler?” buyurdu ve telakkî eylediği vahyi okudu. Okuduğu vahiyde şöyle buyuruluyordu: “Hatırla o zamanı ki; Allah’ın kendisine nimet (İslâmiyet) verdiği, senin de yine (kölelikten âzâd etmek sûretiyle) lûtufta bulunduğun zâta (Zeyd’e): ‘Sen zevceni tut, boşama! Allah’tan kork!’ diyordun da, Allah’ın açığa çıkaracak olduğu şeyi (onun boşandıktan sonra seninle evlendirileceği hususundaki ilâhî emri) kalbinde gizliyor, insanların dedikodularından korkuyordun. Hâlbuki Allah, kendisinden korkmana daha çok lâyıktı. “Vaktâ ki Zeyd o kadından ilişkisini kesti, onu boşadı (o da iddetini tamamladı), Biz de onu sana zevce yaptık ki oğullukların kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevcelerini almakta mü’minler üzerine günah olmasın! Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Allah’ın üzerine farz ve takdir ettiği herhangi bir şeyi îfâ etmesinde peygambere hiçbir vebal olmaz. Nitekim daha önceki peygamberlerde de bu, Allah’ın uyguladığı âdettir (kanunudur). Allah’ın emri mutlaka yerini bulan bir kaderdir.”
O peygamberler, Allah’ın gönderdiklerini tebliğ edenler, O’ndan korkanlar ve Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Muhammed, adamlarınızdan hiçbirinin öz babası değildir. Fakat, o, Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.12
Bu konu ile alakalı Bediüzzaman Hazretlerinin izahı da şu şekildedir:
Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Zeyneb’i (ra) tezevvücünü, eski zaman münâfıkları gibi yeni zamanın ehl-i dalâleti dahi medâr-ı tenkîd buluyorlar. Nefsânî, şehevânî telakkî ediyorlar” diyorsunuz.
Elcevab: Yüz bin def‘a hâşâ ve kellâ! O dâmen-i muallâya şöyle pest şübühâtın eli yetişmez! Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, harâret-i garîziyenin galeyânlı hengâmında ve hevesât-ı nefsâniyenin iltihâbı zamanında, dost ve düşmanın ittifâkıyla kemâl-i iffet ve tamâm-ı ismet ile Hatîcetü’l-Kübrâ radıyallâhü anhâ gibi ihtiyârca bir tek kadın ile iktifâ ve kanâat eden bir zâtın, kırktan sonra, yani harâret-i garîziye tevakkufu hengâmında ve hevesât-ı nefsâniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivâc ve tezevvücâtı, bizzarûre ve bilbedâhe nefsânî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı olana isbat eder bir huccettir...3
Buna göre Asr-ı saadette olduğu gibi, günümüzde de münafıklar ve İslamiyet düşmanları bu meseleyi gündeme getirerek Peygamber Efendimizi ve İslam'ı tenkit etmek istemektedirler. Yüzbin defa hâşâ ve kellâ! Hz Peygamber (asm) gibi yüksek bir şeref ve ahlak sahibi bir zata, hem de tüm hayatı dost ve düşmanlarının gözü önünde cereyan eden bir şahsiyete böyle ahlaksız şüphe ve iftirâların eli yetişemez. Çünkü; insan yaratılışı ve fizyolojisi gereği, nefsin istek ve arzularının en yoğun olduğu 15 ile 40 yaş arasında tek bir eşle yetinen bir zâta böyle bir ithamda bulunmak ancak ahlaksızların işi olabilir. İnsaf ve akıl sahibi bir insan bu meseleyi Efendimiz (asm) ın çok evliliğindeki hikmetler ve biz Müslümanlar için faydaları nelerdir? yönüyle araştırabilir. Gelelim Peygamber Efendimiz (asm) ile Hz Zeynep evlilik meselesine deki Cenâb-ı Hakk'ın emri ve toplumsal fayda şu şekildedir; o zaman ki yerleşik kültür içerisinde "Evlatlık alma verme" var idi. Evlatlık edinilen kişi, o kişinin öz evladı gibi sayılır, mirasa da ortak edilir ve evlatlık edinen kişinin oğlu olarak çağrılırdı. Çok mahzurlar barındıran bu müessese, bu olay ve bu evlilik vesilesiyle kıyamete kadar kaldırılmış oldu. Şeriatın da bir hükmü haline geldi.
Ahzâb, 37-40
Mustafa Asım Köksal, İslâm Tarihi-Hz. Muhammed (a.s.) ve İslâmiyet, İstanbul 2008,
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, c. 1, s.19

