Soru

Tebliğde Önce Kendi Nefsini Islah Etmek Prensibi / Tebliğ Metotları

Nefsini ıslah eden başkasını ıslah edebilir mi? Hem başkasını ıslah edebilecek seviyeye geldiğimizi nasıl anlayabiliriz? Hem nefsini ıslah etmeden başkasını ıslah etmeye çalışanların ne gibi menfi neticeleri olur? Tebliğ usulleri hakkında bilgi verir misiniz? 

 
Tarih: 2.11.2024 19:25:13

Cevap

Öncelikli olarak nefsini ıslah eden başkasını elbetteki daha iyi ıslah etmeye muvaffak olabilir. Zira bu zamanda sözün fiillerle tasdik edilmesi,  Lisan-ı halin, Lisan-ı kalden daha kuvvetli olması muhakkakdır.

Fakat insanların nefislerinin  ıslahına muvaffak olabilmek pek müşkildir. –Nuh (as)’un, oğlu Kenan’ın babasının yolunda gitmeyişi[1]- gibi. Bu durum, kişilerin azmini ve şevkini kırmaması gereklidir. Unutmamak gerekir ki bize düşen ancak ıslaha çalışmaktır. bu hususta muvaffak etmek, ancak Allah’ın vazifesidir. O dilerse verir. Dilerse vermez.[2] Nasıl ki Ebu Talib’in ıslahı için Rasulullah (as) çok uğraşmış. Ama kendisine nasip olmamıştır.

İkinci olarak; Nefsini ıslah eden bir kimsenin, başkalarını ıslah etme yolunda; nefsini ıslah etmemiş olanın, başkasını ıslah etmesinden daha başarılı olacağı aşikardır. Çünkü kendini ıslahta başarılı olan bir kimse, başkalarının ıslah edilmesi gereken davranışlarını daha iyi kavrayacağı, ona yol gösterme bakımından da tecrübesinden sebep etkili bir ıslaha girişebileceği ve bu yolda samimiyetle davranabileceğinden etki etmesi muhakkaktır. Saff Suresi 2. âyette Yüce Rabbimiz; "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niye söylüyorsunuz" ikazı ile evvela kişinin kendini ıslah etmesi sonrasında ise başkalarının ıslahına çalışması gerektiğini bildiriyor.

İnsanların bu noktada sözleriyle tesir etmesindense, yapmış oldukları fiilleri daha etkilidir. Nitekim Hudeybiye anlaşması esnasında Resulullah (asm) umre yapmaksızın kurbanların kesilip tıraş olunmasını ferman edince sahabe efendilerimiz -belki emir değişir veya bir vahiy gelir beklentisi ile- emri uygulamıyorlar. Resulullah (asm) üzgün bir halde çadırına giriyor ve  hadiseyi Ümmü Seleme (r.anha)'ya aktardı. Bunun üzerine Ümmü Seleme (r.anha), “Ey Allah’ın elçisi! Emretmek yerine yapmanız, bu sıkıntıdan daha iyidir. Siz çıkın, onlarla konuşmadan işinizi yapın, saçınızı tıraş edin ve kurbanınızı kesin, onlar size uyacaklardır" tavsiyesinde bulundu. Hz. Peygamber (asm) bunun üzerine kalktı, çadırdan dışarı çıktı. Medine’den getirmiş olduğu kurbanları kesti. Bunu gören sahabeler onun bulunduğu tarafa doğru yönelerek kurbanlarını kesmeye başladılar.[3]

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur külliyatının girişindeki ilk risale olan 1. Söz'e şöyle başlamaktadır: "Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için askerlik temsîlâtıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakîkati nefsimle beraber dinle. Çünkü, ben nefsimi herkesten ziyâde nasihate muhtaç görüyorum."

Hem başka bir yerde; "Madem nefsim emmâredir, nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım.[4] demektedir. Yine Risale-i Nur külliyatının birçok yerinde "Ey bedbaht nefsim, Ey şikemper nefsim, Ey sersem nefsim" gibi sözleriyle evvela kendi nefsinin ıslahına  çalıştığını bizlere göstermekle etkili bir ıslahın yöntemini göstermektedir. 

Üçüncü olarak; Kişinin kendi nefsini tamamıyla ıslah ettiğini düşünmesi kibir ve övünmektir. Bu ise kişinin nefsini ıslah edemediğinin alâmetidir. Yalnız bir veya birkaç konuda kendisinden yanlış davranışların ortaya çıkmayıp, yapılması gerekilen güzel hareketleri sergileyen bir kişinin; o konuda ıslah edilmesi gereken kişilere yardım etmesi lâzımdır. Nitekim bir kişinin her açıdan nefsini ıslah etmesi çok az kişiye nasip olur. Bu yüzden kişi elinden geldiğince ve usulü dairesinde kendi güzel ve ıslah edilmiş hal ve davranışları ile başkalarının kötü hallerini elinden geldiği kadar ıslahına çalışması gereklidir.

Bu noktada denilebilir ki, kişinin başkalarını ıslah edebilecek noktaya gelmesi demek;  başkasındaki, ıslahı için uğraştığı kötü hale kendisinin de dikkat etmesi, sözünü fiiliyle tasdîk etmesi demektir.

Bir diğer husus olarak kişinin ıslah edeyim derken yanlış usul ve yöntemleri kullanmasından sebep daha da kötü bir hali netice verebilmesidir. İnsanların ıslahına uğraşan kimseler, tebliğ usulleri ve nasıl bir yöntem izlemesi gerektiğini öğrenmeye çalışması icab etmektedir. Bunun için en etkili öğrenilecek yol, Resul-ü ekrem (asm)’ın ve onun izinden giden âlimlerin izlediği usul ve metodlardır. Yoksa "kaş yaparken göz çıkarmak" gibi bir durumla karşılaşmak mükündür.

Dördüncü olarak; Bir kimse kendi ıslah olmadığı bir davranıştan başkasını ıslah etmeye çalışırsa bu durumda;

1- Kendisini ikiyüzlü durumuna düşürür.

2- Güvenilirlik vasfını kaybetmesine dolayısıyla ıslah noktasında tesirinin azalmasına yol açar.

3- Islahına çalıştığı kişinin, kendisi ile arasının bozulmasına yol açabilir.

4-  Âyetin ifadesiyle, kötülenen duruma kendisini düşürebilir.

Bazende ıslah olmamış bir kişinin ıslaha çalışması neticesinde de güzel neticeler ortaya çıkabilir. Nitekim hadis-i şeriflerde "Allah bu dini facirlerin /fasıkların eliyle de güçlendirir." denilmiştir. Bununla ilgili Bediüzzaman Hazretlerinin bahsettiği şu kıssa çok manidardır:

Bir zaman, müslim olmayan bir zât, tarikatten hilâfet almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gayet sukutta görmüş. O zât ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: "İşte beni anladın." O da dedi: "Madem senin irşadınla bu makamı buldum; seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım" diye Cenâb-ı Hakka yalvarmış, o bîçare şeyhini kurtarmış; birden bire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakikî kalmış.

Demek bazan bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor. Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe'nidir.[5]

Etkili tebliğ metotları için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/etkili-teblig-ve-dogru-temsil


[1] Hud süresi, 11/45-47

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 137

[3] Buhari, Şurut, 15

[4] Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 93

[5] Bediüzzaman Said Nursi, Şualar,Hayrat Neşriyat, Isparta 2015,c. 2, s. 388  


Yorum Yap

Yorumlar