Yahudiler'de "Üzeyir Allahın Oğlu" düşüncesi hala var mıdır? Neden Hz. Üzeyir'e Allah'ın oğlu demişlerdir?
Yahudiler Neden Hz. Üzeyir'e Allah’ın oğlu dediler?
Bahsettiğimiz âyet şöyledir; “Yahudiler: “Uzeyr, Allah'ın oğludur” dediler; Hristiyanlar da: “Mesîh, Allah'ın oğludur” dediler. (Hâşâ!) Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Ki) önceden inkâr edenlerin sözüne benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!”[1]
Rivayet edildiğine göre Yahudiler, Musa (a.s)'dan sonra peygamberleri öldürdüler. Allah da aralarından Tevrat’ı kaldırdı ve kalplerinden sildi. Hz. Üzeyir de yeryüzünde seyahat etmek üzere yurdundan dışarı çıktı. Hz. Cebrail ona gelerek: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. O da ilim tahsil etmek istiyorum deyince, Hz. Cebrail ona bütün Tevrat’ı öğretti. Hz. Üzeyir, Tevrat ile İsrailoğulları’nın yanına geldi ve onlara Tevrat’ı öğretti.
O, İsrailoğullarına; “Allah bana Tevrat’ı öğretti” deyince, ondan Tevrat’ı öğrenmeye başladılar. Tevrat ise gömülmüş bulunuyordu. Tevrat’ı, ilim adamları fitne, sürgün ve hastalık gibi Buhtnassar'ın onları öldürmesi gibi türlü musibetlerle karşı karşıya kalmaları sırasında gömmüşlerdi. Daha sonra bu gömülen Tevrat bulununca, sözü geçen Tevrat’ın Hz. Üzeyir’in okuduğu Tevrat olduğu görüldü. İşte bu sefer saptılar ve şöyle dediler: “Şüphesiz böyle bir şey Üzeyir’e ancak o Allah'ın oğlu olduğu için verilmiş ve mümkün olabilmiştir. Bunu Taberî nakletmektedir.” [2]
Bütün Yahudîler “Üzeyr Allah’ın Oğlu” Diyorlar Mı?
“Yahudiler; “Üzeyir Allah'ın oğludur dediler" buyruğu hususî mana ifade ettiği halde umumî olarak varid olmuş bir lafızdır. Çünkü bu sözü bütün Yahudiler söylemezler.[3] Cenâb-ı Hakk'ın, "Yahudiler, "Üzeyir" Allah'ın oğludur" dediler, buyruğu ile ilgili şu görüşler bulunmaktadır:
1- Ubeyd İbn Umeyr şöyle demektedir: "Bu sözü, ismi Fenhâs İbn Azûra olan bir tek yahudî söylemiştir."
2- Saîd İbn Cübeyr ve İkrime'nin rivayetine göre de İbn Abbas da şöyle demiştir: "Bir grup Yahudi Hz. Peygambere (sav) geldiler. Bunlar Sellam İbn Müşkim, Nu'mân İbn Evfâ ve Mâlik İbn es-Sayf idi. Onlar şöyle dediler: "Sen, kıblemizi terk ettiğin ve Üzeyir’in Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmediğin sürece, sana nasıl ittiba ederiz?.." İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu."
Bu iki görüşe göre de bu mezhebi ve itikadı benimseyenler, Yahudilerin bazısıdır. Ancak Cenâb-ı Hak, topluluk ismini müfret, tek kimse hakkında kullanma hususunda Arapça’da cari üslûba binaen, bu sözü (bu kimselere değil de) bütün Yahudilere izafe etmiştir. Nitekim Arapça’da, belki de ömründe sadece bir ata binmiş olan birisi hakkında "Falanca, atlara biniyor” yine, belki de tek bir sultanla bir mecliste oturmuş birisi hakkında: “Falanca, sultanlarla oturup kalkar" denilmektedir.
Fahreddin Raziye göre belki de bu itikad, onlar arasında yaygındı; sonradan kesintiye uğradı. Allah Teâlâ da onların daha öncelerde yaygın olan bu itikadını nakletti. [4]
Kurtubî bunun hikmetini şöyle ifade etmiştir; “Herhangi bir kişi bir toplum arasında böyle bir söz söyleyecek olursa, bu sözün çirkinliği o sözü söyleyenin aralarındaki önemli yeri dolayısıyla bütün toplumu bağlayıcı olur. Her zaman için ileri gelenlerin söyledikleri sözler insanlar arasında dinlenir ve delil diye gösterilir. İşte bu bakımdan bir topluluğun ileri gelen, aklıbaşında kabul ettikleri kimselerinin söylediği sözü söylemesi, tekrarlaması uygun görülmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.”[5]
[1] Tevbe, 9/30
[2] İmam Kurtubi, el-Cami’u li- Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları, c. 8, s.194
[3] İmam Kurtubi, el-Cami’u li- Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları, c. 8, s.193
[4] Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, c. 11, s. 480
[5] İmam Kurtubi, el-Cami’u li- Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları, c. 8, s.193