Geçmiş zamanın elemleriyle ilgili bir araştırma yaptım. 26. Lem'anın 7. recasını buldum. Fakat burada Üstad Bediüzzaman, geçmişle ilgili vefatlardan bahsediyor. Bundan başkaRisale-i Nur'da geçmişteki pişmanlıklar, geçmiş lezzetler, elemler, günahlarla ilgili kısım veya çareler var mıdır? Nerededir?
Risale-i Nur külliyatında konuyla ilgili çok yerler var. Numune olarak yedi tanesini şöyle sıralayabiliriz:
1) Bediüzzaman Hazretleri Altıncı Söz'de beş mertebe kârlı bir ticareti yapmazsak, bahsi geçen kârlardan mahrumiyetten başka, beş derece hasâret içinde hasârete düşeceğimizi söyleyerek şöyle der:
"Birinci Hasâret: O kadar sevdiğin mal ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zâyi‘ olup kaybolacak. Senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler."[1]
2) Hazreti Üstad, "geçmiş günlerdeki ibâdet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini bugün düşünüp muzdarib olmak hiç kâr-ı akıl mıdır?" dedikten sonra şunları söyler:
"Geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalb olmuş. Elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti kerâmete iltihâk ve meşakkati sevaba inkılâp etmiş. Öyle ise, ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzım gelir."[2]
3) Muhabbet, Allah hesabına olmalı. Sırf fâni mahbublara muhabbetin neticesi elemdir:
"Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fânî mahbûblara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sâhibini dâimî bir azab ve elemde bırakır. Veyahud o mecâzî mahbûb, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, bâkî bir mahbûbu arattırır. Aşk-ı mecâzî aşk-ı hakîkîye inkılâb eder."[3]
4) Mü'min kardeşine kin ve adavet besleyen evvela kendisi elem çeker:
"Ehl-i kin ve adâvet, hem nefsine, hem mü’min kardeşine, hem rahmet-i İlâhiyeye zulmeder. Tecâvüz eder. Çünkü kin ve adâvet ile nefsini bir azâb-ı elîmde bırakır. Hasmına gelen ni‘metlerden azabı ve korkusundan gelen elemi nefsine çektirir. Nefsine zulmeder."[4]
5) "Kur’ân-ı Hakîm’in sırr-ı i‘câzıyla hakîkî bir tefsîri olan Risâle-i Nûr, bu dünyada bir ma‘nevî cehennemi dalâlette gösterdiği gibi; îmânda dahi bu dünyada ma‘nevî bir cennet bulunduğunu isbat ediyor. Ve günahların ve fenâlıkların ve haram lezzetlerin içinde ma‘nevî elîm elemleri gösterip, hasenât ve güzel hasletlerde ve hakāik-i şerîatın amelinde, cennet lezâizi gibi ma‘nevî lezzetler bulunduğunu isbat ediyor. Sefâhet ehlini ve dalâlete düşenlerini o cihetle aklı başında olanlarını kurtarıyor."[5]
6) Meyve Risalesi'nin Beşinci Meselesinde şöyle geçiyor:
"Gayr-i meşrû‘ dâiredeki gençlik keyifleri ve lezzetleri, âhiret mes’ûliyetinden ve kabir azabından ve zevâlinden gelen teessüflerden ve günahlardan ve dünyevî mücâzâtlardan başka, aynı lezzet içinde o lezzetten ziyâde elemler olduğunu aklı başında her genç tecrübe ile tasdîk eder.
Meselâ, haram sevmekte bir kıskançlık elemi ve firâk elemi ve mukābele görmemek elemi gibi çok ârızalarla o cüz’î lezzet, zehirli bir bal hükmüne geçer. Ve o gençliğin sû’-i isti‘mâli ile gelen hastalıklarla hastanelere ve taşkınlıklarıyla hapishânelere ve kalb ve ruhun gıdasızlıklarından ve vazîfesizliklerinden neş’et eden sıkıntılarla meyhânelere ve sefâhethânelere ve mezaristanlara düşeceklerini bilmek istersen, git hastanelerden, hapishânelerden, meyhânelerden ve kabristanlardan sor! Elbette ekseriyetle gençlerin gençliklerinin sû’-i isti‘mâlâtından ve taşkınlıklarından ve gayr-i meşrû‘ keyiflerin cezâsı olarak gelen tokatlardan, eyvâhlar ve ağlamalar ve esefler işiteceksin."[6]
7) "Ey nefs-i emmâre! Eğer desen: “Ben ecnebî değil, hayvan olmak isterim.” Sana kaç def‘a söylemiştim, hayvan gibi olamazsın. Zîrâ kafandaki akıl olduğu için, o akıl geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatıyla senin yüzüne, gözüne, başına çarparak dövüyor. Bir lezzet içine bin elem katıyor."[7]
[1] Said Nursî, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, Sözler, s. 14.
[2] Said Nursî, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2010, Sözler, s. 94.
[3] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Mektubât, s. 24.
[4] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Mektubât, s. 111.
[5] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Mektubât, s. 433.
[6] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Asây-ı Musa, s. 14.
[7] Said Nursî, Hayrât Neşriyat, Isparta 2016, Tılsımlar, s. 144.