Bediüzzaman Said Nursi

12.01.2010

38690

Bediüzzaman Hazretlerinin Sakal Bırakmama Sebebi

Bediüzzaman Hazretleri'nin sakal bırakmamasının sebebi nedir?

* *

**** ****

23.01.2010 tarihinde sordu.

Cevap

Bu meselede Şafiî Mezhebi ile Hanefî Mezhebi farklı görüş ortaya koymuşlardır. Şafiî Mezhebinde hakim olan görüşe göre sakal bırakmak sünnet, tıraş etmek ise tenzihen (helale yakın) mekruh, bir kısım Şâfiî fakihine göre ise sakalı tamamen kazımanın haram olduğunu ifade etmişlerdi.1 Hanefi Mezhebinde ise sakalı bırakmak sünnet tıraş etmek ise tahrimen (harama yakın) mekruhtur. Hatta diğer iki mezhepte de durum Hanefi Mezhebi gibidir.2 Fıkıh kitaplarında sakal bırakmayanların mesul olacaklarını söyleyen müctehidler olmuşsa da başka âlimlerden de yukarıda zikredildiği gibi sakal tıraşı olmanın tenzihen mekruh olduğunu söyleyenler de olmuştur.3 

Sakalın hükmü için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/sakali-kesmek-haram-mi

Dolayısıyla Bediüzzaman Hazretlerinin sakal bırakmamasını, büyük bir harama girmiş gibi değerlendirmek şeklinde yanlış bir algı var. Halbuki Bediüzzaman Hazretleri hayatının hiçbir devresinde sakal bırakmadığı için mezheplerin bahsettiği kerahetlere düşmemiş olur. Halbuki bıraksaydı ve daha sonra kesseydi bu kerahetli duruma düçar olacaktı ki kendisi de zaten bu duruma düşmemek yani harama girmemek için sünneti terk etmek durumunda kalmıştır.

Bediüzzaman Said Nursî’nin sakal bırakmama meselesi arkasında derin bir hikmet, zor bir hayatın getirdiği zaruretler ve hassas bir denge vardır. O, ömrünün büyük kısmını sürgünlerde, hapislerde ve ağır baskı ortamlarında geçirmiştir. Her an gözetim altında tutulan, defalarca sorguya çekilen, eserleri yasaklanan Üstad Bediüzzaman, sakal bırakmayı değil; bırakıp sonra zorla kestirilme ihtimalini düşünmüştür. Çünkü o dönemde dinî sembollere tahammül yoktu; sakal bırakanlar zorla tıraş ettirilirdi. Hele hele Bediüzzaman Hazretleri gibi defalarca hapse girip çıkan, mahkeme mahkeme gezdirilen, ömrü sürgün hayatı ile geçen bir zata elbette bu zulmü yapacaklardı, sakallarını keseceklerdi. Cenab-ı Hak onu hem izzetini hem de davasının haysiyetini korumak için onu muhafaza etmiştir. Böylece hem sünneti terk etmekle günaha girmemiş, hem de olası bir harama —yani sakal bırakıp sonra zorla kestirilmek suretiyle dinî bir sembolün aşağılanmasına— düşmemiştir.

Denebilir ki, Bediüzzaman Hazretleri sakalı terk ederken bile bir iman ve ihlas ölçüsüyle hareket etmiştir. Onun niyeti, ne modaya uymak ne de dünyaya benzemekti. Bilakis, harama düşmeme gayretiyle, Risale-i Nur hizmetine zarar gelmemesi için, o sünneti tedbiren uygulamamıştır. Nitekim Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı boyunca sünnetlere ittibaı, hürmeti gayet açıktır. Hatta o en unutulmuş sünnetleri bile ihya etmeye çalışmış ve talebelerine de bu noktada tahşidatta bulunmuştur. Sünnet-i seniyyenin fazileti hususunda eserler yazmış, müstakil risaleler neşretmiştir. Sünnete bu kadar ehemmiyet veren bir âlimin sakal gibi kıymetli bir sünneti terk etmesinin ardından bir hikmet olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri şöyle demektedir:

Sakal mes’elesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsûs değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücûmlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inâyet-i İlâhiye olduğunu isbât etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risâle-i Nûr’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım.

Yani sakal bırakmak sadece hocalara veya din adamlarına ait bir şey değildir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) uyguladığı bir sünnettir, dolayısıyla her Müslüman için geçerli bir güzelliktir. Görüldüğü gibi haşa Bediüzzaman Hazretleri sakal sünnetini gereksiz görmüyor, inkâr etmiyor. Aksine bunun ehemmiyetli bir sünnet olduğunu ifade ediyor. Bediüzzaman Hazretleri, yaşadığı toplumda çoğu kişinin sakal bırakmadığını ve kendisinin de çocukluktan itibaren sakalsız olduğunu anlatıyor. O zamanki irade tarafından yapılan baskı ve soruşturmalarda, sakallı arkadaşlarının sakallarının zorla kestirildiğini; kendisinin sakalsız olmasının ise bu tür aşağılayıcı muamelelere uğramaktan ve sünnet olan sakalı kesmek sebebiyle harama girmekten onu koruduğunu ifade ediyor. Bunu da Allah’ın özel bir lütfu, inâyeti, ihsanı olarak görüyor. Şayet sakal bıraksa ve sonra zorla kestirilseydi bu harama girmek sebebiyle büyük bir sıkıntıya gireceğini, dayanamayacağını, belki de öleceğini ifade etmektedir. Bu durumda Risale-i Nur hizmeti de zarar görebilirdi. Yani sakal bırakmaması, hizmetin devamı açısından bir hikmet olmuştur.

Bazı âlimler “sakalı tıraş etmek câiz değildir” demişler. Murâdları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terketmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günâh-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukābil, Risâle-i Nûr’un irşâdıyla, yirmi sene haps-i münferid hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik. İnşâallâh o sünnetin terkine bir keffârettir.4 

Yani “sakal tıraşı haramdır” diyen âlimler, aslında “sakal bıraktıktan sonra onu kesmek haramdır” demişlerdir. Yoksa hiç bırakmayan kişi sadece bir sünneti işleyememiş olur, haram işlemiş olmaz. Evet Bediüzzaman Hazretleri sakalı kesmek suretiyle harama girebileceği için sünneti terkederek sakal bırakamamış ama bunun yerine zamanın fitnelerinden korunmak, büyük günahlardan uzak durmak en önemlisi de imana ve Kur'an'a hizmet uğruna çileli bir hayat yaşamıştır. “İnşallah sakal sünnetini terk etmiş olmam, çektiğim bu çilelerle affedilir” diyerek dua etmektedir. 

  1. Ali b. Ahmed b. Hasan er-Râzihî, el-Câmi‘ fî ahkâmi’l-lıhye, Dâru’l-Âsâr, Kâhire 2004, s. 69; Mahmud b. Muhammed b. Ahmed Subkî, el-Menhelü’l-azbi’l-mevrûd şerhu süneni’l-İmâm Ebî Dâvûd, el-Mektebetü’lİslâmiyye, Riyad 1394, c.1, s.186

  2. Ali b. Ahmed b. Hasan er-Râzihî, el-Câmi‘ fî ahkâmi’l-lıhye, Dâru’l-Âsâr, Kâhire 2004, s. 69; Mahmud b. Muhammed b. Ahmed Subkî, el-Menhelü’l-azbi’l-mevrûd şerhu süneni’l-İmâm Ebî Dâvûd, el-Mektebetü’lİslâmiyye, Riyad 1394, c.1, s.186

  3.  Kâdî İyâz, İkmâlü’l-mu‘lim bi fevâdi Müslim, Dârü’l-vefâ, Mısır 1998, c.2, s. 63; İmam Gazzali, İhyâü ulûmi’d-dîn, Dâru’l-ma’rife, Beyrut t.y, c.1, s.144; Nevevî, el-Minhâc şerhu Sahîhi Müslim, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut 1392, c.3, s.149

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s.66


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Yorumlar (3)

Yeni Emirdağ Lahikası Sayfa 66

b T

Bilal Toprak

28.10.2022

Ekrem Cihanbey kardeş üstadın "pek çok günah-ı kebireden çekinmek için" sakal sünnetini terk etmesi sünnetin hakikatına muvafıktır..Çünkü, haramın terki vacibdir.. harama girmemek için sünneti terketmek SÜNNETTİR.. Hem, zamanımızda bazı nur talebelerinin çok biçarelerin imanına daha iyi hizmet etmek ve gençleri dehşetli kebairden kurtarmak için sakal sünnetini terk etmeleri de sünnetin hakikatına muvafïktır.. Elhasıl, sakala gelmeden önce kendimizi ve diğer ehl-i imanı maruz olduğu dehşetli küfri fikirlerden ve kebairden, her taraftan hücum eden gūnahlardan kurtarma çarelerini dūşünmemiz lazım..bunları hallettikten sonra sakala sıra gelir..

S M

Serhan Mansuroğlu

14.08.2022

Size ön yargılı olduğumu düşünüyordum. Bu konu hakkında yazı görünce ön yargısız bir okuyayım dedim fakat ön yargı değilmiş benimki. Üstadın neden bırakmadığını sorgulamak benim ne ilmime nede haddime düşer. Fakat kurandan çok risale okuyan peygamber dururken Bediüzzamanın yaşam tarzını kendine kendine ideol edinen bir grup var. Bunlar sizin dediğiniz gibi sadece gençler de değil yaşı ileri oalan abilerde var. Sakal basit bir sünnet değil. Müslümanlığı. Simgesi kadar önemli bir sünnet. Bu sünneti çalışma ortamı için vs bırakmamak ayrıdır ama üstadım bırakmamış bende bırakmıyorum demek asıl üstadı unutmak demektir oda Allah muhafaza sonu hüsran olur. Bilmiyorum kendimi izah edebildim mi???

E C

Ekrem Cihanbey

03.10.2021

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız