Ben ilk risaleleri tanıdım üstadı ve eserlerini seviyor ve okuyorum. Fakat hep tasavvufa da yakındım sufi yaşam tarzını benimsemiştim öyle yaşıyordum. Sonra sofi biri çıktı karşıma ve Peygamber torunu Gavs'tan söz etti sofinin böyle bir yere bağlı olduğunu bilmiyordum o zamana dek, onu bir yaşam tarzı sanıyordum, tasavvuf eserlerine de ilgim vardı okuyordum. Gavs'ı şeyh Bediüzzaman'ı üstad bilmemde sakınca var mıdır? Eserlerden daima istifade edip tasavvuf, sadat-ı kiram yolunda olmak yanlış mıdır?
Üstad hazretleri soruda mevzubahis olan konu hakkında bir düstur olarak Lem’alar eserinde izahat yapmaktadır. İlgili yeri aşağıya alıntılıyoruz:
Bir Düstûr
Risâle-i Nûr talebeleri, Risâle-i Nûr’un dâiresi hâricinde nûr aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa, Risâle-i Nûr’un penceresinden ışık veren ma‘nevî güneşe bedel, bir lâmbayı bulur, belki güneşi kaybeder. Hem Risâle-i Nûr’un dâiresindeki hâlis ve pek kuvvetli ve herbir ferdine çok ruhları kazandıran ve Sahâbenin sırr-ı verâset-i nübüvvetle (Peygamberin bıraktıklarına vâris olma (ilim ehli olma) sırrı) meşreb-i uhuvvetkârânesini (kardeşe yakışır davranış) gösteren meşreb-i hıllet (arkadaşlık, dostluk davranışı) ve meslek-i uhuvvet (kardeşlik mesleği) ise, hâriç dâirelerde olan o pedere ve o mürşide, üç cihetle zarar vermek sûretiyle, bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz. Bir tek peder yerine, pek çok ağabeyleri buldurur. Elbette büyük kardeşlerin müteaddid (birçok) şefkatleri, bir pederin şefkatini hiçe indirir.
Dâireye girmeden evvel bulduğu şeyhini dâireye girdikten sonra da her ferd, o şeyhini ve o mürşidini, dâirede dahi muhâfazaedebilir. Fakat şeyhi olmayanlar, dâireye girdikten sonra, ancak dâire içinde mürşid arayabilir. Hem Risâle-i Nûr’un velâyet-i kübrâ (en büyük velilik) olan ve sırr-ı verâset-i nübüvvet feyzini veren ders-i hakāik (hakikatler dersi) dâiresindeki ilm-i hakîkat dahi, dâire hâricindeki tarîkatlere ihtiyaç bırakmaz. Meğer tarîkati yanlış anlasın. Yani güzel rüyalara ve hülyalara ve nûrlara ve zevklere mübtelâ (belâya düşen, tutkun); ve âhiret fazîletinden ayrı olan dünyevî ve hevesî zevkleri arzulayan ve merciiyet (mürâcaat) makamını isteyen nefisperestler (nefsine düşkün) ola! Bu dünya dâru’l-hizmettir (hizmet Yeri), dâru’l-mükâfât (mükafat yeri) değildir. Ücret, külfet (zahmet) ve meşakkat ile ölçülür. Onun içindir ki ehl-i hakîkat, keşif (perdeli hakîkati görme) ve kerâmetlerdeki ezvâk (zevkler) ve envâra (nurlara) ehemmiyet vermiyorlar. Belki bazen kaçıyorlar, setrini (örtünmesini, görünmemesini) istiyorlar. Hem Risâle-i Nûr’un dâiresi çok geniştir, şâkirdleri (talebeleri) pek çoktur. Hârice kaçanları aramazlar, ehemmiyet vermezler. Belki daha içlerine almazlar. Her insanda bir kalb var. Bir kalb ise, hem dâirede, hem hâriçte olamaz. Hem hâriçteki irşâda (doğru yolu gösterme) hevesli zâtlar, Risâle-i Nûr’un şâkirdleriyle meşgul olmamalı. Çünki kendileri üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir. Takvâ (günahlardan sakınma) dâiresindeki talebeler irşâda muhtaç olmadıkları gibi, hâriçte kesretli (çoklukla) namazsızlar var. Onları bırakıp bunlarla meşgul olmak, irşâd değildir. Eğer bu şâkirdleri severse, evvelen dâire içine girsin. O şâkirdlere peder değil, belki kardeş olsun. Fazîleti varsa, ağabeyleri olsun. Hem bu hâdisede göründü ki; Risâle-i Nûr’a intisâbın (tabi olmanın) çok ehemmiyeti var ve çok pahalıya düştü. Ve buna bu fiyatı veren ve o yolda bütün âlem-i İslâm nâmına dinsizliğe karşı mücâhid vaz‘iyetini alan aklı başında bir adam, o elmas gibi mesleğini terkedip, başka mesleklere giremez. Saîdü’n-Nûrsî
Ayrıca aşağıdaki linkleri inceleyebilirsiniz:
https://risale.online/soru-cevap/risale-i-nur-ve-tarikat
https://risale.online/soru-cevap/risale-i-nurdan-ehl-i-tarikat-hakkinda-bir-cumle
https://risale.online/soru-cevap/neden-risale-i-nur
https://risale.online/soru-cevap/seriat-tarikat-hakikat
https://risale.online/soru-cevap/tarikat-ve-velayet
https://risale.online/soru-cevap/asrin-vazifelisi-risale-i-nur