"Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkilleşmiştir." cümlesini açıklarmısınız?
Sıradan samimi bir ehl-i tarikat:
onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütmediği için, onlardan itimadını kesemez. Onlardan itimadı kesilmezse, dalalete giremez. Dolayısıyla böyle bir şahsın kalbi, ta Resülüllah(sav)’e kadar uzanan silsiledeki bütün evliyanın teşkil ettiği şahs-ı maneviye istinad edip bağlandığı için, ehl-i dalallete kolay kolay tam mağlup olmaz. Buradaki sır şahs-ı maneviye intisap sırrıdır. Çünkü zaman cemaat zamanıdır.
Fakat şahs-ı maneviye intisabı olmayan bir âlim , cemaatleşerek ve cemiyet ruhuyla hücum eden dinsizliğe karşı, tek başına mukavemet edemez. Kendini muhafazada birçok sıkıntılarla karşılaşır. Zaman cemaat zamanı olduğu için cemaatteki kuvvet, ihlas, fedakarlık gibi bir çok haslet bir kişide bulunmaz. Cemaat içinde kolayca mahfuz olabilir. Bir çok salih amelde muvaffak olabilir. Tek başına ise çok zorluklar çeker. Son sistem donanıma ve silahlara sahip bir ordunun karşısında bir ferd ne kadar dahi de olsa muvaffak olamaz. Hatta bu asırda Müslümanların mağlubiyetinin bir sebebi de cemaat ve cemiyetçilik ruhuyla hareket eden ehl-i dalalete karşı ferden ferden hareket etmek olduğunu söyler Bediüzzaman hazretleri.
Birinci sözdeki temsilde olduğu gibi; bir padişah kuvvetine (devlete) istinad eden bütün seyahatinde kolaylıklar görür. Hatta eşkıyalar bile ilişemez. İntisab etmeyen, kendi gücüne güvenen ise her yerde zorluklarla karşılaşır. İhtiyacı olsa güçlükle giderebilir. Eşkıyaları ise kolay kolay defedemez. Zelil ve rezil olabilir. İşte bu sır maneviyat içinde aynen geçerlidir. Bu cümlede cemaatteki şahs-ı manevinin ne kadar büyük bir etkisinin olduğu anlatılmaktadır.