Lemaatte geçen "Hazm olmayan ilim telkin edilmemeli" cümlesini nasıl anlamalıyız?
“Hazm olmayan ilim, telkîn edilmemeli”
Hakîkî mürşid-i âlim koyun olur, kuş olmaz. Hasbî verir ilmini. Koyun verir kuzusuna, hazmolmuş musaffâ sütünü. Kuş veriyor farhına, lüâb-âlûd kayyını.
Bediüzzaman Hazretleri burada tarih boyunca birçok kötü sonuçları veren önemli bir konuya değinmektedir. O konu da liyakatsiz ve ilimden yoksun olan insanların toplumu irşat etmeye kalkışmasıdır. Gerçek bir mürşid ve âlim olmaktan uzak insanların, üstadlık ve şeyhçilik yapmasıdır. Hz. Üstad, gerçek mürşid ve âlimin özelliklerinin ne olduğunu, talebeye nasıl bir ilim vermesi gerektiğinin ipuçlarını göstermektedir. Bu konuyu açıklamadan önce ilmin tarifini yapmak gerekmektedir. Zira ilmin ne olduğunu bilmeyen onu nasıl vereceğini de bilemez. İlmin farklı tanımları bulunsa da biz burada Seyyid Şerîf’in “en güzel tanım” dediği tarifi vereceğiz.
İlim: İnsanın kendisinde bulunan ve ilâhi bir vergi olan sıfattır ki o sıfatı taşıyan kişi, açıklanması mümkün olan şeyleri ne zaman açıklamak istese onların apaçık bir şekilde ortaya çıkmasına denir.
Bu tanıma göre ilim öncelikle insanın kendi malı olmalıdır. Kişi ilminin, Yüce Allah’ın bir ihsanı olduğunu bilmelidir. Bu ilmi sayesinde açıklanması mümkün olan konuları apaçık bir şekilde istediği zamanda ortaya koyabilmelidir. Açıklanması mümkün olmayan konularda söz söylememelidir.
Bediüzzaman hazretleri bir rehberin öncelikle sahip olması gereken üç özelliğe işaret etmektedir. Üstada göre bu manevi rehber Hakiki, mürşit ve âlim olmalıdır. Öncelikle manevi rehber hakiki olmalıdır, sahte olmamalıdır. Taklit olmamalıdır. Zira tarihte manevi rehberlik yapmakla hiçbir ilgisi bulunmayan insanların -mış gibi görünerek (hocaymış, rehbermiş, mürşitmiş) insanlara mürşitlik yapmaya kalkışmışlardır. Maneviyatla hiçbir alakası olmadığı halde bir şeyh, âlim, mürşit ve üstad edasıyla ortaya çıkanları tarihte görmekteyiz. Bu tür insanların bazı zamanlar düşünce ve hayatta ne kadar yıkıcı izler bıraktığını da bilmekteyiz.
Bu manevi rehber mürşit olmalıdır. Sözleriyle, yaşantısıyla, düşünceleriyle insanları istikametli yola sevk etmelidir. Mürşit olan zat, kime, neyi, ne kadar, ne zaman, nasıl verilmesini gerektiğini bilir. Bu zat talebelerini hem düşünce hem de yaşantı olarak istikamette tutabilmelidir. Onların manevi ihtiyaçlarına yardımcı olmalıdır. Zamanın her türlü manevi tuzaklarına karşı talebeleri uyanık tutabilmelidir. Bundan dolayı her bilen mürşitlik yapamaz. Zira insan vardır bilir lakin rehberlik yapamaz.
Bu manevi rehber âlim olmalıdır. Zamanın şartlarını iyi okumalı ve o şartlara uygun yöntemle bilgi aktarmalıdır. Zira zamanını doğru okuyamayan bir âlim muhataplarına sağlıklı bilgi aktaramaz. Hak ile batılı ve doğru ile yanlışı ayırt eden bir âlim, talebelerine faydalı olabilir.
Hz. Üstat, gerçek mürşid bir âlimi, kuzusuna safi süt veren bir koyuna benzetmektedir. Çünkü koyunun yararlandığı gıdalar farklı olmasına rağmen o, kuzusuna uygun faydalı bir süt vermektedir. Farklı gıdalar koyunda başka bir hakikate (süte) dönüşerek yavrusuna gıda olarak verilmektedir. İşte gerçek bir mürşit âlim, ilmini muhatabın anlayışına, seviyesine ve yararına olacak şekilde karşılıksız verir. Böyle bir zat hak ile batılı, doğru ile yanlış net bir şekilde ayırır. Mürşit bir âlim, Hakkı bütün açıklığı ve delilleriyle batıldan ayırmıştır. Onun yanında hiçbir şekilde hak, batıl ve yanlış ile bulaşık değildir. Bundan dolayıdır ki böyle gerçek mürşit âlimler muhataplarına batılla karışık olmayan safi bir hakikat dersi verirler. Bu ders de muhatabın anlayışına, haline ve yararına bir derstir.
Hz. Üstad yukarıda saydığı özelliklere sahip olmayan birisinin muhatabına verdiği ilmî dersi kuşun yavrusuna verdiği kusmuğa benzetmektedir. Zira kuş, hazmolmamış ve süt gibi bir kısım muamelelerden geçmemiş bir gıdayı yani kusmuğunu (kay) yavrusuna verir. Batılla karışık bir hakkı, yanlışlarla karışık bir doğruyu vermek ise ilim değildir. Zira ilmin tarifinde de anlatıldığı gibi hakikat bütün açıklığı ile ortaya çıkmalıdır.
Sonuç olarak gerçek mürşit bir âlim, araştırdığı, tahkik ettiği, şüphesiz, zamanın şartlarına ve seviyeye uygun, menfaatli bir ilmi muhatabına ders verir.