Eski zamanın büyük ulema ve evliyasının İrşad metoduyla Risale-i Nurun İrşad metodu arasında ne fark vardır?
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
Fakat nefislerinin şeytânî olan hevâsı-Kur’ân’ın sadâsını kulaklarına işittirecek havayı karıştırdığı için- Kur’ân’ın kendilerini irşâd etmesine mâni‘ olmuştur.
Bazı sitelerde "şeytanî olan hevâsı -Kur’ân’ın sadasını kulaklarına işittirecek hevâyı karıştırdığı için- Kur’ân’ın kendilerini irşad etmesine mani olmuştur." Şeklindedir, acaba hangisidir?
Bir zaman, müslim olmayan bir zât, tarîkattan hilafet almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gayet sukutta görmüş. O zât ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: "İşte beni anladın." O da dedi: "Madem senin irşadın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım." diye Cenab-ı Hakk'a yalvarmış, o ...
24. Söz'ün 3. dalında, Resul-ü Ekrem (asm)'ın hadislerinde geçen ve o devir insanlarınca bilinen bazı
kıssa ve hikâyelerin irşad maksadıyla kullanıldığı ve o kıssalarda
bulunan kusurların o zamanki insanların anlayışından kaynaklandığı izah ediliyor. Buna dair bir iki misal verebilir misiniz?
28. lemada "bir düstur" da geçen "hâriç dâirelerde olan o pedere ve o mürşide, üç cihetle zarar vermek sûretiyle, bir pederi aramaya ihtiyaç bırakmaz. " ve "Hem hâriçteki irşâda hevesli zâtlar, Risâle-i Nûr’un şâkirdleriyle meşgul olmamalı. Çünki kendileri üç cihetle zarar görmeleri muhtemeldir." .. açıklamalardaki üç cihet zarar aynı mıdır, farklı mı? Farklı ise bu üç cihet zararlar nelerdir, açı...
Mecmuatü'l-Ahzab nedir? Ehl-i sünnetçe muteber midir?
Fussilat Suresi 11. âyette geçen "isteyerek veya istemeyerek" demesinin hikmeti ne olabilir? Allah neden yer ve göğe sadece gelin dememiştir ?
"Ama فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ fıkrasında şâyân-ı hayret bir tevâfuk var ki, bu fıkranın ilm-i cifir kaidesiyle makam-ı ebcedîsi bin üç yüz otuz iki eder. Şu halde يَا مُنْشِدًا نَظْم۪ي فَقُلْهُ وَلَا تَخَفْ meâl-i gaybîsi, “Yâ Risâle-i Nûr ve Sözler sâhibi! Bana bak, gāfil davranma! Bin üç yüz otuz ikide (m. 1914) mücâhedeye başla. Sözleri korkma, yaz, söyle!” Filhakîka Said hürriyetten sonra az bir zaman mücâhedesine tevakkuf etmiş ise de, bin üç yüz otuz ikide (m. 1914) İşârâtü’l-İ‘câz’ı te’lîf ile beraber Eski Said’den sıyrılmayı niyet edip, yeni Said sûretinde bütün kuvvetiyle mücâhede-i ma‘neviyeye başlamış. İki üç sene sonra da Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de bulunarak bir-iki sene Hazret-i Gavs-ı Geylânî’nin şu vasiyetini ve emrini imtisâl ederek envâr-ı Kur’âniyeyi neşretmiş. Lillâhilhamd, şimdiye kadar da devam ediyor. Bu şâyân-ı hayret fıkrada, cây-ı dikkat şu nokta var ki, Hazret-i Gavs, doğrudan doğruya altıncı asırdan bu asrımıza bakıyor. O altıncı asrın âhirlerinde Hülâgū felâketi gibi fecî‘, dehşetli meşhur fitnenin çok elîm ve çok fecî‘ ve kuburdaki emvâtı ağlattıracak derecede dehşetli bir nevi‘, bu on dördüncü asırda bulunuyor. Bu iki asır birbirine tevâfuk ediyor ki, Hazret-i Şeyh, o asırdan bu asra bakıyor." Soru
Sekizinci Lema’da geçen şu cümleleri izah eder misiniz?
Bakara Suresinde mealen, "evlere kapılarından girin" şeklinde bir ifade var ve cahiliye dönemindeki bir geleneğin ilgası için nazil olmuştur. Kur'an da bu tür başka ayetler de vardır. Tüm zamanlara hitab eden yüce Kur'an'da görünüş itibariyle sadece cahiliye dönemine hitab eden bu tür ayetlerin olmasının hikmetleri neler olabilir?