Üstad hazretleri risalelerde defaatle tarikat ve tasavvuf ile elde edilen velayetin nübüvvet denizinden bir damla olduğunu ifade eder ve mesleğimiz sahabe mesleğidir der ve tarikat berzahına girmeden hakikata ulaşılan kısa bir yoldan bahseder.Halbuki İmam-ı Rabbani hazretleri mektubatında nakşibendi tarikatının başının ta hz. Ebubekire (ra) dayandığını anlatır.Sahabenin en büyüğü olan hazreti Ebubekirin yolu sahabe mesleğinin en üstünü değil midir? Nakşibendi ve diger tarikatların müridleri sahabe mesleğinden uzak mıdır? Sahabe mesleği sadece nurculara mı hastır? Sahabelerden sonra sahabe mesleğini salt nurcular mı yaşamıştır? Sahabe mesleği varken neden tasavvuf ve tarikat zuhur etmiştir?
Aslında sualinizin cevabı İmam-ı Rabbanî'nin Mektubatı'nda vardır. O mübarek büyük zat da velayet mesleği ile nübüvvet mesleğinin farklarını benzer ifadelerle anlatmaktadır.
Hz. Ebu Bekir ra. da diğer sahabeler gibi bir veraset-i nübüvvet, bir de velayet yönlerine sahiptir. Tarikat mesleği ile ilgili onun hakkındaki izahlar onun yalnız velayet yönüyle alakalıdır.
"Sahabe mesleği sadece nurculara hastır" diye bir şey söylenemez. Üstad'ın da böyle bir iddiası yoktur. Üstad'ın ve talebelerinin söylediği bu zamanda Risale-i Nurlardaki iman derslerine ehl-i tarikat da dahil olmak üzere bütün ehl-i imanın cidden ihtiyacı olduğudur. Şu sözler bizzat kendisine aittir:
“Risâle-i Nur, Kur’ân’ın bir mânevî mu’cizesi olarak imânın esâsâtını kurtarıyor. Mevcut imândan istifâde cihetine değil, belki çok deliller ve parlak bürhanlar ile imânın isbatına ve tahkikine, muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden; herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzûmu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.” (Kastamonu Lahikası)
"Risale-i Nur onbeş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, onbeş haftada ve bazılara onbeş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmibin zât tecrübeleriyle şehadet ederler. ...
Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofi-meşreb zâtlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için, o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir." (Kastamonu Lahikası)