Soru

"Şâyân-ı hayret bir tefe’ül ve mühim bir ihbâr-ı gaybî Sabrî, Süleyman, Bekir, Gālib, Tevfîk’in fıkrasıdır. Hem Husrev, Hâfız Ali, Re’fet, Âsım ve Kuleönü’nden Mustafaların fıkrasıdır. Latîf ve müjdeli bir tefe’ül: Üstâd, Gālib ve Süleyman; Ümmî Sinan’ın dîvânında mesleğimize ve Sözler’e dâir tefe’ül edildi, şu beyitler çıktı. Baktık, ‘Sözler’ bahsi, bütün dîvânında yalnız bu kāfiyelerde görünüyor. Demek Sözler ‘hak söz’ hem ‘nûr söz’ oluyor. Derim ki, yardımcım Allah Şefâatçim Resûlullâh Ki burhânım Kitabullâh Budur bendeki hak söz. Senin kapında kul çoktur. Hesabı, haddi hiç yoktur. Velâkin bir dahi yoktur Sinân-ı Ümmî gibi nûr söz."

Sekizinci Lema'da geçen şu kısmı izah eder misiniz?

Tarih: 23.01.2025 12:56:08

Cevap

Şâyân-ı hayret bir tefe’ül ve mühim bir ihbâr-ı gaybî

Sabrî, Süleyman, Bekir, Gālib, Tevfîk’in fıkrasıdır. Hem Husrev, Hâfız Ali, Re’fet, Âsım ve Kuleönü’nden Mustafaların fıkrasıdır.

İsimleri zikredilen talebelerin, Risale-i Nur davasının hak olduğuna dair izahlarının bulunduğu bu kısımda, talebeleri ve okuyanları hayrete düşüren gaybdan haber veren bir tefe’üle[1] yer verilmektedir.

Latîf ve müjdeli bir tefe’ül: Üstâd, Gālib ve Süleyman; Ümmî Sinan’ın dîvânında mesleğimize ve Sözler’e dâir tefe’ül edildi, şu beyitler çıktı. Baktık, ‘Sözler’ bahsi, bütün dîvânında yalnız bu kāfiyelerde görünüyor. Demek Sözler ‘hak söz’ hem ‘nûr söz’ oluyor.

Derim ki, yardımcım Allah Şefâatçim Resûlullâh

Ki burhânım Kitabullâh Budur bendeki hak söz.

Senin kapında kul çoktur. Hesabı, haddi hiç yoktur.

Velâkin bir dahi yoktur Sinân-ı Ümmî gibi nûr söz.[2]

Hz. Üstad’la beraber talebelerinden Galib ve Süleyman, Risale-i Nur mesleğinin ve Nur Risalelerinin Allah katındaki makbuliyetlerine ve hakikat oluşlarına dair, Ümmî Sinan’ın[3] Dîvânından[4] tefe’ül ediyorlar. İslâm’da; “dinî bir kitabı (Kur’ân hariç) rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma metodu olan tefe’ül yöntemi” ile Ümmî Sinan’ın Divanında, Sözlerden (yani Risale-i Nur külliyatından) şifreli ve müjdeli bir tarzda haber verilmiş olduğunu hayretle görüyorlar.

Çünkü bütün Divanında “Sözler bahsi” yalnız bu kâfiyelerde bulunmakta ve tefe’ülle direk bu sayfa önlerine açılmaktadır. Bu tefe’ül neticesinde, Nur Risalelerindeki tüm izahların hakikatli ve nurlu sözler olduğu gerçeği, bir kez daha açıkça anlaşılmıştır.

Bu arada Risalelerde çokça geçen “Sözler” tabiri; çoğunlukla Sözler Mecmuası için değil, tüm Risale-i Nur külliyatını ifade etmek için kullanılmaktadır. Zira bütün risaleler, 33 adet Sözlerin içinde yer almaktadır.


[1] Tefe’ül: Bazı hâdiseleri, tevafukları uğurlu saymak. Meselâ: Bir kitabı rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup ona dikkat ederek onu uğurlu ve esas bir ders sayma gibi. Olacak şeyi tahmin etmek. (Zıddı: Teşe'üm) (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lugat)

[2] Bediüzzaman, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 143

[3] Ümmî Sinan: Antalya Elmalı’da doğdu. Asıl adı Yûsuf olup şiirlerinde mahlas olarak hem “Ümmî Sinan”ı hem “Sinân-ı Ümmî”yi kullanmıştır. Niyâzî-i Mısrî, Ümmî Sinan’dan övgüyle bahseder, mürşid-i kâmil olduğunu, âyet ve hadislerin esrarını bildiğini söyler. Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon, Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının yayılmasında etkili olmuştur. 10 Nisan 1657’de vefat eden Ümmî Sinan’ın mezarı Elmalı’da kendi adını taşıyan caminin bitişiğindeki türbededir.

[4] Dîvân eserinde; tevhid, münâcât, na‘t-istişfâ, methiye, mersiye, nasihatnâme, silsilenâme, devriyye ve şathiye türünde 145’i aruzla toplam 200 şiir vardır. Ümmî Sinan birçok mutasavvıf şair gibi şiirlerini irşad vasıtası olarak kullanmış, zaman zaman öğütler vermiştir.


Yorum Yap

Yorumlar