Alem-i şehadette kulun tercihinin yanında Allah'ın müdahalesi var mıdır? Yani cüzi ve külli iradenin rolü ve irtibatı nedir? İzah eder misiniz?
Âlem-i şehadet; akıl ve duyu yoluyla idrak edilebilen madde ve cisimler âlemine denmektedir. Bu âlemde Allah’ın her an müdahelesi vardır. Zira Allah; Kayyûm'dur. Yani varlıkta durması kendindendir, başkası ile değildir. Bütün eşyayı ayakta ve varlıkta durduran yalnız O’dur. Eşya ancak onun kayyûmiyetiyle devam eder ve vücudda kalır, beka bulur. Dolayısıyla Rabbimizin müdahalesinin olmayacağı an ve varlık yoktur, olamaz.
Eğer bir an olsun kâinatın ve varlıkların Allah’ın kayyûmiyetiyle irtibatı kesilse, suyun buharlaşıp kaybolması gibi her şey bir anda mahvolup biter. Bu hususu öncelikle tespit etmiş olalım.
İrâde-i külliye, bütün mümkün fiilleri yapmaktan veya terk etmekten birini tercih etme sıfatına denir. İrâde sıfatının ismidir.
İrâde-i cüz’îyye ise, irâde sıfatının yapmak-yapmamak olan iki taraftan birine sarf edilmesine denir. Zayıf, noksan, kısa, âciz, icad edemez, geçmiş ve geleceğe nüfuz edemez özelliklere sahiptir. İrade-i cüziyyenin hareket sahası şimdiki zamandır.
Rabbimiz; Kur’ân-ı Kerim’de; ‘’Fakat, âlemlerin Rabbi olan Allah (size dileme kabiliyetini vermeyi) dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.’’[1] buyurarak insandaki cüz’î irâdeyi insana verdiğini bildirmektedir. Ancak bu cüz’î irâde; mahluk değildir. Yani yaratılmış değildir. Haricî bir vücudu yoktur. Kanunlar gibi ilmî bir vücudu vardır.
Bediüzzaman Hazretleri cüz’î ve küllî irâdenin birbiriyle alakasını şöyle izah etmektedir:
’İrâde-i cüz’iye-i insaniye (insanın pek az miktarda olan irâdesi) ve insanın cüz’-i ihtiyârîsi (pek az miktarda olan tercihi) çendân (gerçi) zaîftir, bir emr-i i‘tibârîdir.[2] Fakat Cenâb-ı Hakk ve Hakîm-i Mutlak (Herşeye hükmeden Allah), o zaîf cüz’î irâdeyi, irâde-i külliyesinin taallukuna (icrasına) bir şart-ı âdî (basit bir gerekçe) yapmıştır. Yani ma‘nen der: “Ey abdim (kulum)! İhtiyârınla (tercihinle) hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise, mes’ûliyet (sorumluluk) sana âittir!” Teşbîhte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omzuna alsan, onu muhayyer (serbest) bıraksan, “Nereye istersen seni oraya götüreceğim” desen, o çocuk yüksek bir dağı istese, sen de götürsen, çocuk üşüse veyahut düşse, elbette “Sen istedin” diyerek itâb edeceksin (kızacaksın). Ve onun yüzüne bir tokat vuracaksın. İşte Cenâb-ı Hakk, Ahkemü’l-Hâkimîn nihâyet zaafta (güçsüzlükte) olan abdin irâdesini bir şart-ı âdî yapıp, irâde-i külliyesi ona nazar eder. (itibar eder.)’’[3]
Allah; insanın cüz’i iradesiyle yaptığı tercihe itibar ederek küllî iradesiyle o şeyi diler ve yaratır. Eğer Allah bizim cüz’î irademize itibar etmezse bizim istememizin kıymeti yoktur. Yok hükmündedir. Ancak imtihan gereği ve bu dünyadaki âdeti üzere çoğunlukla bizim tercihimize göre Allah yaratır.
İnsan, bu yaratmadan tamamen sorumludur. Zaten sorumlu olduğumuz kısım da burasıdır. İnsan,cüzî iradesinden dolayı teklif ve sorumluluk altına girmekte ve amellerinden sorumlu olmaktadır. Bununla birlikte Yüce Allah’ın (cc) Âdil ve Hakîm olması insan için sevap ve cezaya sebep olacak irâde-i cüziyeyi de gerektirmektedir.
Detaylı malumat için lütfen bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/allahin-iradesi-ile-kulun-iradesi
https://risale.online/soru-cevap/cuzi-iradenin-mahiyeti
https://risale.online/soru-cevap/kader-ile-cuzi-irade-celismesi
https://risale.online/soru-cevap/allah-in-gelecegi-bilmesi-isitmesi-ve-gormesi
[1] Tekvir, 81/29.
[2] Emr-i İ’tibârî: Hakikatte ve aslında var olmayıp yalnız itibar eden kimsenin itibarından ibarettir. Bunun varlığı yoktur. Meridyenler gibi.
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Tılsımlar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 86.