Geçende bu konuda bir video izlemiştim. Videoda namaz kılmayan insan, namaz kılmadığını sanmasın. Aslında Allah onu huzuruna almıyor diyordu. Bu düşünce Cebriye düşüncesi değil mi? İnsan namaz kılmadığında gerçekten Allah mı onu huzuruna almamıştır yoksa kul kendi namazsızlığını haşa Rabbine mi yüklemiş olur? Yoksa bu sözde bir hikmet mi vardır? Açıklar mısınız?
Allah her şeyi bilir. Her şeyin nerede, ne zaman ve nasıl olacağını Allah’ın bilmesine kader denir. Rabbimizin bildiği şeylerin dilediği zamanda yine O’nun kudretiyle meydana gelmesine ise kaza denir.
Her şey kaderde vardır. Ancak kader ilim nevindendir, bilmek demektir; yapmak demek değildir. Rabbimiz her şeyi önceden bilir, bir şey nasıl gerçekleşecekse öyle yazar. Allah'ın bu bilmesi ve yazması insanı o işi yapmaya mecbur bırakmaz, insanın hür iradesini elinden almaz.
Hayırlar Allah’a, şerler ise nefse nispet edilir. Çünkü Cenab-ı Hak, “Sana isabet eden her iyilik Allah'tandır; sana isabet eden her kötülük ise nefsindendir”[1] buyurmuştur.
Her ne kadar şer olan fiiller de Allah tarafından yaratılıyor ise de bu yaratma insanın isteğine bağlı olduğu için mesuliyet de insana aittir. Bu yönüyle şer olan bir şeyi yaratmak şer değil; şerri işlemek şerdir.
Madem her şeyi Allah yaratıyor, kaderimizde var, peki sorumluluk niye insana ait oluyor?
Her şeyin yaratıcısı olan Allah, bize adetâ şöyle seslenir:
“Ey kulum! Hangi yolda gitmek istersen seni o yolda götürürüm.”
Şimdi bunu bir örnekle açıklayalım:
Bir çocuğu omuzumuza alsak, sonra ona desek ki, nereye gitmek istersen seni oraya götüreceğiz. O çocuk yüksek bir dağa çıkmak istese, biz de onu çıkarsak, sonra o çocuk, soğuktan üşüse veya orada düşüp yaralansa elbette buraya gelmeyi sen istedin, diyeceğiz. Burada sorumluluk çocuğa aittir.
İşte Rabbimiz bu çocuk örneğinde olduğu gibi bizi seçimlerimizde hür ve serbest bırakmıştır. Biz neyi seçersek Allah onu yaratır. Bu sebeple sorumluluk insana ait olur. Konumuzla ilgili tarihî bir olayı aktarmak istiyoruz:
Miladî 638 yılında, Şam’da veba salgını çıkmıştı. Halife Hz. Ömer, görüştüğü komutanlarına veba salgını olan bölgeye girmemelerini ve kendisinin de geri döneceğini söyledi.
Sahabelerden Ebu Ubeyde (ra):
- “Ey müminlerin emiri! Allah’ın kaderinden mi kaçıyoruz?” diye sordu.
Halife Hz. Ömer:
- Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz, dedi ve şu örneği verdi:
- Bir vadide biri verimli, diğeri kurak ve çorak iki yamaç gören bir adam hangisini tercih eder? Tercihi hangisi olursa olsun yine kaderini seçmiş olmaz mı?
O sırada orada bulunan sahabelerden Abdurrahman bin Avf (ra), Hazreti Peygamberin (sav) karantina ile ilgili hadisini hatırlattı:
“Bir yerde veba hastalığının çıktığını duyarsanız oraya girmeyin! Bulunduğunuz yerde veba hastalığı çıkarsa oradan ayrılmayın!”
Bunun üzerine halife Hz. Ömer (ra) oradan ayrıldı.
Kader, Allah’ın bilmesi demektir. Allah her şeyi önceden bilir ve “levh-i mahfuz” denilen kader levhasına yazar. Fakat bu bilgi, takvim yapraklarında yazılı bilgilere benzer. Nasıl ki, takvimlerde namaz vakitleri, güneşin doğuş ve batış saatleri yazar. Hatta ay ve güneş tutulmaları hakkında bize bilgi verir. Şimdi kendimize soralım: Güneş, takvim yaprağında yazdığı için mi tutuluyor, yoksa bilim insanları yaptıkları hesaplarla güneşin tutulacağını bildiği için mi yazmışlardır?
Aynen öyle de namaz kılmayan bir insanı -hâşâ- Allah huzuruna kabul etmiyor demek değildir. Bilakis Rabbimiz Kur'ân-ı Kerim'de çok âyetlerde namazı emrediyor, hadis-i şerifler'de Peygamber Efendimiz (sav) namaza teşvik ediyor ve günde 5 vakit ezanlar namaza çağırıyor. Hal böyleyken namaz kılmamak benim kaderimde var, Allah beni huzuruna almıyor demek, kader inancına uygun düşmez ve Allah'a bir iftira anlamı taşır.
Peygamber Efendimiz (sav), İstanbul’un fethedileceğini Allah’ın bildirmesiyle önceden bilmiş ve haber vermiş. Fakat bu fethi gerçekleştirmek 1453 yılında Osmanlı sultanlarından 2. Mehmet’e nasip olmuş. Fâtih unvanını ise bizzat İstanbul’u fetheden Sultan Mehmet almış. Demek bir şeyi bilmek, yapmak anlamına gelmiyor. Çünkü bilmek ilimle olur; yapmak ise kudretle. Öyleyse bir çeşit ilim olan kader bize yaptırmıyor, bizi yapmaya zorlamıyor. O zaman hiç kimse “namaz kılmamak kaderimde var, o yüzden ben namaz kılmıyorum” diyemez.
[1] Nisâ, 4/79.