Allah'ın iradesi olmadan kul dileyemezse veya Allah'ın iradesi her şeye hakimse, kulun hür iradesinden nasıl söz edilebilir?
Öncelikle ifade edelim ki; âlemde mutlak idare ve irâde sahibi ancak Allah’tır. Rabbimiz irâde sıfatı ile her neyi murâd ederse dilediği gibi yapar. İmâm Gazzâli Hazretleri’nin ifadesiyle, kâinatta cereyan eden az ya da çok, küçük ya da büyük, hayır ya da şer, faydalı ya da zararlı, iman ya da küfür, başarı ya da kayıp, ziyade ya da noksan, itaat ya da isyan gibi ne varsa; hepsi O’nun irâdesi, kararı, takdiri, hikmeti ve dilemesiyledir. İnsanlar, cinler, melekler ve şeytanlar toplansalar ve Allah’ın irâdesi ve dilemesinin dışında dünyayı bir zerre miktarı hareket ettirmek ya da durdurmak isteseler bunu yapamazlar. Allah’ın irâdesi, diğer sıfatlarda olduğu gibi zatı ile kaim olan ezeli sıfatıdır…’’( Muhtasar İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn, Şûra Yayınları, s 55)
Rabbimiz Allah, biz kullarını imtihan ve tecrübe için bu dünyaya göndermiş. Elbette ebedi bir hayatı kazanmak ya da kaybetmek noktasında insanın mesul olabilmesi için de hikmetiyle insanlara cüz'î bir irâde yani dileme ve tercih etme yetisi vermiştir. İnsan kendindeki bu cüzî irâde ile hayrı veya şerri, iyiyi veya fenalığı hür bir şekilde tercih eder, ister, Allah da isterse onları yaratır. Fakat yaratmak mecburiyeti yoktur. Yani insan, cüz-i ihtiyari ile bir şeyi diler, Allah sonsuz kudretiyle o fiili yaratır. İsteyen, dileyen kul olduğu halde yaratan Allah, kesb eden ise kuldur, deriz. Onun için mesuliyeti de kul çeker.
Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de; : ‘’Fakat, âlemlerin Rabbi olan Allah (size dileme kabiliyetini vermeyi) dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.’’ (Tekvir, ../29) buyurarak insandaki cüzî irâdeyi dahi Rabbimizin insana verdiğini net bir şekilde anlıyoruz.
Mevzuyu biraz daha derinleştirecek olursak;
İnsandaki cüz'î irâdenin mahiyeti, bir emr-i itibârî olmasıdır. Biz buna tercih de diyebiliriz. Mesela “Her doğan ölür” bir kanundur. Bu kanun yalnız bir kavramdır, iş değildir, fakat ölüm işiyle alakalıdır. Bu yüzden ona gerçek bir iş değil, itibari bir iş, ya da hakiki değil nisbi bir iş deriz. Yani emr-i itibari, ya da emr-i nisbi deriz. İşte insan bir şeyi yapmayı irâde ettiği zaman, bu irâde etmesi gerçek bir iş, gerçek bir fiil olmayıp yalnız zihinde ilmî bir varlığı olan itibari bir iş oluyor. Böylece insan tercihini ilmî anlamda yapmış olsa da fiil anlamında bir iş yapmış olmuyor. Böylece tevhid inacının gerektirdiği gibi kâinatta Allah'tan başka hakiki bir kudret sahibi ve iş yapıcı bulunmamış oluyor. Üstad Bediüzzaman Kader Risalesi'nde bu mevzuyu çok güzel izah etmiştir. Orada da geçtiği üzere Ehl-i Sünnetin iki itikad mezhebi olan Maturidîye ve Eş'ariye, cüz'î irâdemizin bir emr-i itibârî olmasında müttefiktirler.
Demek bizler Tercih ya da kararlarımızı cüz'î irâdemizle gerçekleştiririz. İnsanın her şeyi Allah tarafından yaratılmıştır ve ömür boyu da yaratılmaya devam eder. İnsanın azaları yaratıldığı gibi bütün işleri de Allah'ın kudreti tarafından yaratılır. İnsanda yaratılmayan tek bir şey vardır, o da tercihlerinin kaynağı olan cüz'î irâdesidir. Eğer nasıl yaratılmadan var olabilir? Denilirse, bunun cevabı onun mevcud bir nesne veya iş olmamasıdır. Yani sadece ilimde olan bir ilmî varlıktır. İnsan bir şeyi yapmaya karar verdiğinde onun zihninde bu karar ilmî bir varlık olarak sâbit olur. İlmî varlıklara mevcûd-u ilmî denilir. Böyle yalnız ilmî vücutları bulunan varlıklar (kanunlar, fiillerin masdarları) gibi şeylerin maddî varlıkları yoktur. Mana olarak bulunurlar. Bu yüzden yaratmaya maruz değillerdir. Bu noktayı Bediüzzaman Hazretleri Barla Lahikası’nda şöyle ifade eder: "Kavânîn, umûr-u itibariyedir (kanunlar emr-i itibaridir); vücud-u ilmîsi var, haricîsi yok (ilmî varlıktırlar, hâricî yani yaratılmış varlıkları yoktur)." Demek ki zihnimizde oluşan tercihlerin sahibi biziz. Öyleyse mesul de biz oluruz.
Ehl-i Sünnetin insan filleriyle alakalı iki temel inancı vardır: 1- Şu kâinatta her ne oluyorsa Allah tarafından yaratılmaktadır. 2- İnsanlar fillerini hür irâdeleriyle yaptıklarından dolayı yaptıkları işlerinden tamamen mes'uldürler. Bu iki inanç beraberinde şu suali getiriyor: "Her şeyi Allah yarattığına göre benim tercihlerimi de o yaratmış oluyor. Öyleyse O'nun benim kafamda yarattığı tercihlerimden dolayı ben neden mes'ul oluyorum?" İşte yukarıda anlattığımız emr-i itibarî konusu bu meseleyi kökünden çözüyor ve insana diyor ki; "Tercihlerin bir emr-i itibarî olduğundan yaratılmış değildir. Senin fiilindir. O halde mes'ulsün!" İnsan tercih ettikten sonra fillerini yaratan ise Allah'dır.
Bu ehemmiyetli mevzunun daha güzel anlaşılabilmesi adına Kader Risalesi’nde Üstad Bediüzzaman’ın şu ifadeleri oldukça önemlidir: ‘’İrâde-i cüz’iye-i insaniye(insanın cüzî irâdesi) ve insanın cüz’-i ihtiyârîsi çendân zaîftir, bir emr-i i‘tibârîdir. Fakat Cenâb-ı Hakk ve Hakîm-i Mutlak, o zaîf cüz’î irâdeyi, irâde-i külliyesinin taallukuna bir şart-ı âdî yapmıştır. Yani ma‘nen der: “Ey abdim! İhtiyârınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise, mes’ûliyet sana âittir!” Teşbîhte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omzuna alsan, onu muhayyer bıraksan, “Nereye istersen seni oraya götüreceğim” desen, o çocuk yüksek bir dağı istese, sen de götürsen, çocuk üşüse veyahut düşse, elbette “Sen istedin” diyerek itâb edeceksin. Ve onun yüzüne bir tokat vuracaksın. İşte Cenâb-ı Hakk, Ahkemü’l-Hâkimîn nihâyet zaafta olan abdin irâdesini bir şart-ı âdî yapıp, irâde-i külliyesi ona nazar eder.’’ (Tılsımlar, 86)
Bu ifadeleri biraz izah edecek olursak meselemiz tam olarak açıklığa kavuşmuş olacaktır. Şöyle ki; İnsanın cüz-i ihtiyarisi her ne kadar zayıf ve bir emr-i itibariden ibaret ve kulun fiillerinin yaratılmasında tesirsiz ise de bu zayıf cüz-i ihtiyari olmadan Cenâb-ı Hak kulun fiillerini yaratmıyor. Küllî irâdesinin taallukuna bir şart-ı adî (basit lakin mesuliyete sebep olan bir şart) yapmış, yani kulun fiillerini yaratmakta, kulun cüz-i ihtiyarisini gerekli bir şart yapmıştır. Rabbimiz manen der ki: ‘’Ey kulum! İhtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyleyse mesuliyet sana aittir.’’ Yani kulun önünde hayır ve şerden oluşan bir tercih vardır. Kul tercihini yapmadan Allah, o tercihle alakalı bir fiil yaratmaz. Kul hayrı tercih ederse o tercihin neticesi olan fiili Allah yaratır, yine şerri tercih ederse bu kez Allah, o tercihin neticesi olan fiili yaratır. Öyleyse mesuliyet kula aittir. Yukarıdaki misalde olduğu gibi…
İşte kulun cüz-i ihtiyarisi Mutezilenin iddia ettiği gibi, kulun fiillerinin yaratılmasında tesir sahibi değildir, çünkü zayıftır ve emr-i itibaridir. Cebriyenin ifade ettiği gibi kulun fiillerinin yaratılmasında mesuliyetten kurtulacak ve bir şart dahi olamayacak derecede değildir. Belki Cenab-ı Hakk’ın takip ettiği bir adet üzere irâde -i külliyenin taallukuna zaruri bir şarttır. Allah’ın külli iradesinin, insanın ihtiyari fiillerinde her hangi zorlaması olmadığından imtihan sırrı da bozulmamış olur.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/hur-irade
https://risale.online/soru-cevap/imami-esariye-gore-kulun-iradesi-ve-kesbi