Bu hadis hangi kaynakda geçiyor? Sahih midir? Sahih ise izah eder misiniz?
Ebu Sa’id el-Hudri (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet günü, şu üç (kısım) kimse Allah’a karşı hüccet getirir: 1) Fetret devrinde (peygamber gönderilmemiş olduğu bir dönemde) yaşamış ve ölüp gitmiş olanlar. Bu kimse, "bana hiçbir peygamber gelmedi. Yoksa kulların içinde sana en itaatli kimse olurdum" der ve Hak Teâlâ’nın, "Bize bir peygamber gönderseydin..." ayetini okur. 2) Deli olanlar. Bunlar, "Ey Rabbimiz, bize istifâde edeceğimiz bir akıl vermedin" derler. 3) Çocuk (iken ölenler). Bunlarda: "Ben küçüktüm, aklım ermez bir yaşta öldüm " derler. Bunlar için cehennemin kapıları açılır ve "Haydi girin " denilir. Oraya, Allah’ın, ezeli ilmi ile şaki (cehennemlik) olduklarım bildikleri girer. Yine ezeli ilmi ile sa’id (cennetlik) olduklarını bildikleri (dışarıda) kalır. Cenâb-ı Hak onlara "Bu gün siz Bana bile asi oldunuz. Ya peygamberlerim size gelmiş olsaydı onlara yapacağınızı bir Ben bilirim."
Bu hadisi sağlam bir kaynaktan teyit edemedik. Fakat bahsedilen zümreler hakkında Kur'ân-ı Kerim'de geçen âyetleri, kaynağı belirli olan hadisleri ve ehli sünnet imamlarının görüşlerini buraya alıyoruz.
1. Fetret Ehli
Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin ara vermeden, durup dinlenmeden Allah’ı tesbih etmeleri [1] ve kâfirlerin çekeceği azabın aralıksız devam edeceği hususu [2] fetret kökünden türeyen fiillerle anlatılırken kelime sözlük anlamında kullanılmış, kendilerini cennetle müjdeleyen ve cehennemle korkutan bir peygamberin gelmediğini ileri sürmemeleri için Hz. Peygamber’in (sav) ehl-i kitaba fetret döneminde gönderildiği bildirilirken de [3] fetretin terim anlamına temas edilmiştir. Müfessirler, iki peygamber arasında geçen süreye fetret adının verilmesini, insanları ilâhî emirlere uygun olarak yaşamaya sevkeden sebeplerin zayıflamasıyla açıklamışlardır. [4]
Fetret ehlinin dinî sorumluluğu hakkında ileri sürülen görüşlerden bazıları fazla taraftar bulmamıştır. Kütüb-i Sitte’de yer almayan ve güvenilir olmayan bazı rivayetlere dayanarak bir grup insanla birlikte fetret ehlinin de kıyamet gününde imtihan edilmek üzere bir nevi mükellefiyete tâbi tutulacağı, fakat verilen emre itaat etmeyip cehenneme gireceği şeklindeki anlayış, “âhiretin mükellefiyet yeri değil ceza ve mükâfat yeri olduğu” ilkesine aykırı görülmüştür. Aksi iddialara rağmen sayılarının azımsanmayacak kadar çok olması imkân dahilinde bulunan bu grupların gayb perdesinin kalkmasından sonra imana ve itaate sevkedilmesi Allah’ın hikmet ve adalet sıfatlarıyla da bağdaştırılamaz. İmâm-ı Rabbânî’nin konuyla ilgili indî telakkisi de taraftar bulmamıştır. Çünkü fetret grubunun ebediyet âleminden uzaklaştırılıp yok edilmesi, başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere İslâm literatüründe üzerinde önemle durulan “dünyanın fâni, âhiretin bâki oluşu” ilkesine ters düşmektedir. (Muhakkak ki en doğrusunu Yüce Allah bilir.)
Konuyla ilgili olarak Bediüzzaman Hazretleri de şöyle söylemiştir: Fakat zaman-ı fetrette وَمَا كُنَّا مُعَذِّب۪ينَ حَتّٰي نَبْعَثَ رَسُولًا (Biz bir peygamber göndemedikçe (kimseye) azab edici değiliz) [5] sırrıyla, ehl-i fetret ehl-i necâttırlar (kurtuluş ehlidirler). Bil’ittifâk teferruâttaki hatîâtlarından (hatalarından) muâhezeleri (sorgulamaları) yoktur. İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Eş‘arî’ce, küfre de girse, usûl-ü imânîde bulunmazsa, yine ehl-i necâttır. Çünkü teklîf-i İlâhî (Allahın yükümlü kılması) irsâl (peygamber gönderme) ile olur. Ve irsâl dahi ıttılaʻ (haberdar olmak) ile teklîf takarrur (karar kılma) eder. Madem gaflet ve mürûr-u zaman (zamanın geçmesi), enbiyâ-yı sâlifenin (geçmiş peygamberlerin) dinlerini setretmiş (örtmüş). O ehl-i fetret zamanına huccet olamaz. İtâat etse, sevab görür. Etmezse azab görmez. Çünkü mahfî (gizli) kaldığı için huccet olamaz. [6]
2. Deli Olanlar
Cünûn sözlükte “örtünmek, gizlenmek; aklını kaybetmek” anlamına gelir. Bu durumdaki kişiye mecnun (deli) denir. Kur’ân-ı Kerîm’de, peygamberlerin davetinden ve özellikle Hz. Muhammed’in (sav) tevhid inancına yaptığı çağrıdan rahatsız olanların bu seçkin kişilere yönelttikleri iftiralardan söz edilirken on bir âyette mecnun kelimesi kullanılmıştır. Cünûnun terim anlamıyla ilgili olarak yapılan değişik tarifler arasında yaygın olanı, Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin et-Taʿrîfât’ında yer alan, “söz ve fiillerin nâdir haller dışında normal cereyan etmesini engelleyen akıl bozukluğu” şeklindeki tanımdır. Fıkhî sonuçları bakımından bir zihnî rahatsızlığın cünûn kapsamında sayılmasını belirleyen unsur ise bu hastalığın kişiyi temyiz gücünden yoksun kılıcı nitelikte olmasıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre insanı insan yapan ve onu ilâhî buyruk ve yasakların muhatabı kılan akıldır. Bu sebeple İslâm âlimleri peygamberlerin özelliklerini açıklarlarken onların cünûndan sâlim oldukları hususuna önemle işaret etmişlerdir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, "akıl ile İslâm'a muhatap olmayanın mükellefiyeti olmayacaktır" görüşü öne çıkmaktadır ve ehli sünnete itikadına göre ehli necattırlar. (Muhakkak ki en doğrusunu Yüce Allah bilir.)
3. Çocuk İken Ölenler
Bu konunun iki makamda değerlendirilmesi gerekir:
Birincisi: Buluğ çağına ermeden ölen Müslümanların çocuklarının varacağı yer.
İkincisi: Buluğ çağına ermeden ölen kâfirlerin çocuklarının varacağı yer.
Buluğ çağına ermeden ölen Müslümanların çocuklarının varacağı yere gelince, İbn-i Kesîr bu konuda şöyle demiştir:
"Mü'minlerin çocuklarına gelince, bu konuda âlimler arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Nitekim Kadı Ebu Ya'lâ b. el-Firâ el-Hanbelî, İmam Ahmed'in şöyle dediğini nakletmiştir: Onların cennetlik oldukları konusunda ihtilaf edilmez. Bu, âlimler arasında meşhur olan görüştür. Biz de -inşaallah- bu görüşü kesin olarak ifâde ederiz." [7]
İmam Ahmed bu konuda şöyle demiştir:
"Müslümanların çocuklarının cennetlik oldukları konusunda hiç şüphe edilir mi?"
Yine, İmam Ahmed bu konuda şöyle demiştir:
"Müslümanların çocuklarının cennetlik oldukları konusunda (âlimler arasında) hiçbir görüş ayrılığı yoktur." [8]
İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle demiştir:
"Sözüne itibar edilen Müslüman âlimler, Müslümanların çocuklarından her kim küçük yaşta ölmüşse, onun cennetlik olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Çünkü o çocuk dînen mükellef (sorumlu) değildir." [9]
Kurtubî -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle demiştir:
"Müslümanların çocuklarının cennetlik olduklarını söylemek, âlimlerin çoğunluğunun görüşüdür."
"Bazı âlimler, Müslümanların çocuklarının cennetlik oldukları konusunda görüş ayrılığı olduğunu inkâr etmişlerdir." [10]
Fetret Ehli hakkında detaylı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/fetret
Deli Olanlar hakkında detaylı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/cunun
Akıl Baliğ olanlar hakkında detaylı bilgi için bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/bulug
[1] Enbiyâ, 21/20
[2] Zuhruf, 43/75
[3] Mâide, 5/19
[4] Fahreddin er-Râzî, XI, 194-195
[5] İsra, 17/15
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, Altınbaşak Neşriyat, Istanbul 2012, 269.sayfa
[6] Büyük Kur'an Tefsiri; c: 3, s: 33
[7] İbn-i Kayyim'in, Sünen-i Ebî Dâvud Hâşiyesi; c: 7, s: 83
[8] Nevevî; Sahih-i Müslim Şerhi; c: 16, s: 207
[9] Kurtubî; "et-Tezkira; c: 2, s: 328