Soruda geçen ilk kısım şu şekildedir:
"... bütün ulûm-u hakîkiyenin esası ve ma‘deni ve nûru ve ruhu, ma‘rifetullâhtır. Ve onun üssü’l-esâsı da îmân-ı billâhtır."1
Burada Üstad Bediüzzaman, Allah'a iman etmenin, marifetullahın temel esası olduğunu ifade etmektedir. Yani Allah'a iman olmadan marifetullahın olması mümkün değildir. Dolayısıyla önce iman olmalı ki ardından imanın üzerine bina edilen marifetullah olabilsin. İkinci ifade de şu şekildedir:
"... insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, îmân-ı billâh içindeki ma‘rifetullâhtır."2
Buradaki ifadede ise marifetullahın, Allah'a iman etmenin içinde yer aldığı vurgulanmıştır. Esasında buradan yine aynı mana çıkar: İman yoksa, onun içinde yer alan marifet de yok demektir. Ayrıca bu ifade ile birbirini destekleme özelliği de vurgulanmıştır. Yani marifet, imanın içinde yer aldığı için; marifet arttıkça imanın kuvveti de artar.
İman olmadan elde edilen bilgi, marifetullah değildir. Bilgi sahibi olmak başka, iman ile marifet kazanmak başkadır. Mesela şeytan da bilgi sahibidir. Ancak onun bilgisi marifet değildir. Marifeti olsaydı, kıyamete kadar sürecek bir isyanla Rabbine meydan okumazdı.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 61
Bediüzzaman Said Nursi, Asâ-yı Mûsâ, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s. 200

