Soru

Tabiiyun

Tabiiyyun ne demektir?

Tarih: 11.11.2020 01:51:13
Okunma: 1973

Cevap

Tabîiyyûn ya da tabiat felsefesi, İslam felsefesi içerisinde natüralizm akımına verilen addır. Bu tabir, her şeyi doğa içinde gören, Allah’ı inkar edip "Her şeyi tabiat yapıyor" diyerek tabiata icat ve te’sîr veren, maddeye dalmış kimseler için kullanılır. Bunlara, Tabiatçılar ya da Naturalistler de denir.

Kelâmcılar, maddeciliğin felsefede ortaya çıkan değişik temsilcilerini tabîiyyûn, dehriyye, muattıla gibi adlarla sınıflandırmışlardır. Tabîiyyûn adı genellikle, maddenin görünümlerinde ve duyumlarda ortaya çıkan çeşitliliğin kökenini onun doğasında arayan akımları belirtmek için kullanılır. Buna göre doğal olayların sebebini yalnızca tabiatta ve tabii nesnelerde aramak gerekir. Bütün olaylar (maddî ya da zihinsel süreçler) yeterli açıklamalarını zorunlu tabiat kanunları içinde bulur. Bu eğilim kelâmcılarca şirk sayılmıştır. (TDV)

Risale-i Nur külliyatında 23. Lem’a adıyla müstakil bir Tabiat Risalesi mevcuttur. Bu risalede, canlı cansız tüm varlıklar için kullanılan tabiatın, son derece sanatlı ve hikmetli varlıkları yaratmaktan uzak olduğunu akli delillerle izah edilmiştir. Zira gördüğümüz büyük unsurların (Güneş, hava, su, toprak) ve diğer varlıkların hepsi şuursuz, aciz, kör ve sağır olduklarından sinek kanadını dahi yapmaktan aciz oldukları aşikârdır. Çünkü sinek kanadının icadı için bütün kâinatı yaratacak ilim ve kudret gerektiği, o küçücük hayvanın her şeyle bir irtibatı olduğu hatta her şeyin bir küçük fihristi hükmünde olduğu düşünüldüğünde sineğin yaratıcısının ancak koca kâinatın yaratıcısı olabileceği şüphesizdir. O da sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi olan Allah u Teala hazretleridir.

Tabiatperestlerin bir diğer hatası da varlıkların yaratılış ve hareketlerini, büyüme gelişme farklılaşma ve ölüm gibi durumlarını maddi vücutları dahi olmayan kanunlara vermeleridir. Rabbimizin kâinattaki varlıkların idaresinde, hareket ve düzeninde hikmetiyle koymuş olduğu Fıtrî kanunları (Âdetullah ya da sünnetullah) fark ederek, ‘işte bu kanunlardır varlıkları yaratan’ diyerek dalalete düşmüşlerdir.

Mesela, bir binanın mimari çizimleri elbette o bina ile alakalıdır. Lakin o plan ve programı yapan bir mimar vardır. Binanın o plana göre yapılabilmesi için ise ilim, irade ve kudret sahibi ustalara ihtiyaç vardır. Aksi halde kâğıt üzerindeki plan ve kanunlar hiçbir şekilde o binayı meydana getiremezler.

Öylede, her tarafı mükemmel ve sanatlı sayısız varlıklarla dolu şu kâinatta İlahî kaderin adeta yazar bozar levhası hükmünde olan ve Allah’ın sonsuz kudretinin icraat kanunlarında her daim değişen bir defteri olabilen ve Rabbimizin âdetullah kanunlarının bir mecmuası ve Rabbanî sanatlarının bir fihristesi hükmünde olan ancak pek yanlış ve hata olarak tabiat namı verilen bu mükemmel sanatlı defter hakkında Üstad Bediüzzaman şöyle der:

Tabîiyyûnların, mevhum (asılsız) ve hakîkatsiz olan tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakîkat-i hâriciye (mevcut bir hakikat) sâhibi ise; ancak bir san‘at olabilir, sâni‘ (sanatla yaratan, Allah) olamaz. Bir nakıştır, nakkaş (çokça nakşeden) olamaz. Ahkâmdır (hükümler topluluğu), hâkim (hüküm koyucu) olamaz. Bir şerîat-ı fıtriyedir, (yaratılışa ait kânunlar), şâri‘ (kanun koyan) olamaz. Mahlûk (yaratılmış) bir perde-i izzettir (itibar ve şeref perdesi), hâlık (yaratıcı) olamaz. Münfail (fiilden etkilenen) bir fıtrattır (kişiye has yaratılış), fâtır (her şeyi ilk olarak ona has özellikleriyle yaratan) bir fâil (işi yapan) olamaz. Kanundur, kudret değildir; kadir (sonsuz kudret sahibi) olamaz. Mistardır (cetvel), masdar (kaynak) olamaz. (Lem’alar, 196)

Detaylı malumat için 23. Lem'a Tabiat Risalesi’ne bakınız…

 


Yorum Yap

Yorumlar