Saff-ı Evvel Talebeler

28.01.2010

6519

Ecel-i Muallak ve Ecel-i Mübrem Kavramlarının İzahı

Hiç kimse eceli gelmeden ölmez, öldürülemez! Bu ehli sünnet akidesidir. Öyleyse "Hafız Ali Benim yerime vefat etti" diyen Bediüzzaman Hazretleri bunu nasıl iddia etmektedir? Bunun dinimizdeki yeri nedir? Nasıl anlamalıyız?

01.02.2010 tarihinde soruldu.

Cevap

Cevabınıza geçmeden önce, ecelle alakalı iki ıstılahı izah edelim:

Ecel-i Muallak (Ecel-i Kaza): Bir kısım şart ve sebeplere bağlanmış henüz kesinleşmemiş ecel demektir. Ecel-i muallak, şart ve sebepleri bulunduğunda meydana gelir. Ecel-i muallakta değişme ihtimali vardır. Çünkü şart ve sebeplere bağlanmıştır. Bu değişme haşa Allah'ın (cc) ilminde olan bir değişme değildir. Meleklerde mevcut olan ilimdedir. Mahsul almak için tohum ekmenin şart olması gibidir. Hadis-i şeriflerde geçen sadaka vermenin, dua etmenin, ana-babaya iyilik etmenin, sıla-i rahimde bulunmanın ömrü uzatacağı ifade edilmiştir. Bu konu Kur'ân-ı Kerim'de şöyle ifade edilmektedir:

Allah, dilediğini siler (dilediğini de) sabit bırakır. 1 

Ecel-i Mübrem (Ecel-i müsemma): Hakkında kesin olarak hüküm verilen geri dönülmez ecel demektir. Ecel-i mübremde her hangi bir değişiklik olmaz ve o, herhangi bir şart ve sebebe bağlı değildir.

Herkesin bir eceli olduğu ve ölen kişinin eceli geldiği için öldüğü bir ehl-i sünnet inancıdır. Fakat bununla kasdolunan Ecel-i Mübrem’dir. Ehl-i sünnet âlimleri, bazı amellerin ömrü uzattığına dair bir kısım hadisleri izah ederken “Ecel-i muallak (şarta bağlı ecel)” kavramını ortaya koymuşlardır. Mesela şu hadis dikkat çekicidir:

Muhakkak ki sadaka, gelen hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur. 2 

Yani ehl-i sünnetin tek ecel anlayışı ecel-i mübrem değildir, ecel-i muallak da vardır ve buna işaret eden hadisler vardır. Bu tabirlere Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle işaret eder:

Ecel-i mübrem ile muallak, malûmunuz olan tabir-i diğerle ecel-i müsemma ve ecel-i kaza tabir edilir.3 

Hadîs-i şerifte vârid olmuştur (gelmiştir) ki: "Bazan bela nâzil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir." Şu hadîsin sırrı gösteriyor ki: Mukadderat, bazı şartlarla vukua gelirken geri kalır. Demek ehl-i keşfin haberdar olduğu mukadderat mutlak (kesin) olmadığını, belki bazı şartlarla sınırlı bulunduğunu ve o şartların vuku bulmamasıyla o hâdise de vukua gelmiyor.
Fakat o hâdise, ecel-i muallak gibi, Levh-i Ezelî'nin (Levh-i Mahfuz’un) bir nevi defteri hükmünde olan Levh-i Mahv-İsbat'ta mukadder olarak yazılmıştır. Gayet nadir olarak Levh-i Ezelî'ye kadar keşif çıkar. Ekseri oraya çıkamıyor.
İşte bu sırra binaen, geçen Ramazan-ı Şerifte ve Kurban Bayramında ve daha başka vakitlerde istihraca binaen veya keşfiyat nev'inden (bazı evliyalarca) verilen haberler, muallak (bağlı) oldukları şartları bulamadıkları için vukua gelmemişler ve haber verenleri tekzib etmiyorlar (yalanlamıyorlar). Çünki mukadder imiş, fakat şartı gelmeden o da vukua gelmemiş.4 

Ehl-i Sünnet akidesinin büyük imamlarından Nureddin Es-Sabunî de, Maturidiye Akaidi isimli eserinde bu meseleyi güzelce açıklamıştır. Şöyle der:
“Soru: Rasûlüllah (s.a.) Efendimiz, “Hısım ve akrabayı ziyaret ömrü ziyadeleştirir” buyurmuştur. Eğer insanın tek eceli olsaydı onun uzaması düşünülemezdi? 
Cevap: Bu hadîs-i şerifte yer alan "ziyâde" nin izahı şöyledir: Hısım ve akrabayı ziyaret etmeseydi o kimsenin ömrünün -meselâ- elli yıl olacağı Allah Teâlâ'nın ilminde mevcuttu. Bunun yanında Cenâb-ı Hakk onun hısım ve akrabayı ziyaret edeceğini ve bu sebeple ömrünün yetmiş yıl olacağını da biliyordu. Binâenaleyh burada yüce Allah'ın hüküm ve irâde ettiği, onun, hısım ve akrabasını ziyaret ederek yetmiş yıl yaşayacağı şıkkıdır. İşte oradaki yirmi yıl bu fazlalığı sebebiyle akraba ziyareti yapmamış olsaydı ömrünün elli yıl olacağına dair ilm-i İlâhîye nazaran bir ziyade (ömrün ziyadeleşmesi) sayılmıştır.

  1. Ra'd, 13/39

  2. Kenzu’l-Ummal, Hadis No. 16113

  3. Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, Hayrat Neşriyat 2015, s.356

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Lem'alar, Hayrat Neşriyat 2015, s.104


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız