Soru

Ruhun Cesede, Kalbin Nefse, Aklın Mideye Hakim Olması

"İşte, Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir." İktisad Risalesi'nde geçen bu cümleyi izah eder misiniz?

Tarih: 11.09.2024 10:13:02

Cevap

“İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin ma‘nâsı şudur ki: “Ne vakit senin oğlun da; ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olursa; ve lezzeti şükür için istese, o vakit lezîz şeyleri yiyebilir.”[1]

İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin anlamı şudur ki: Ne zaman insanın ruhu cesedine, kalbi nefsine ve aklı midesine hâkim olursa; lezzeti şükür için istese, o zaman lezzetli şeyleri yiyebilir.

Ruh, kalp ve akıl insanın manevi yönüne; beden, nefis ve mide ise maddi yönüne bakar. İnsanın manevi yönünün maddi yönüne hâkim olması gerekmektedir. İnsanın bedeninin, nefsinin ve midesinin ihtiyaçları, istekleri ve lezzetleri olduğu gibi ruh, kalp ve akıl gibi manevi duygularının da ihtiyaçları, istekleri ve lezzetleri vardır. Bunların da ihtiyaçlarının giderilmesi ve tatmin edilmesi de çok mühimdir. Sadece bedenin, nefsin ve midenin ihtiyacı, arzuları tatmin edilirse insanın hayvandan bir farkı kalmaz. Hayatı sadece dünyaya ait bir yaşayıştan ibaret kalır. Halbuki insan ebedi bir hayat için yaratılmıştır.

Bu itibarla, ebed memleketine uzanan mühim bir yolculuğun öznesini teşkil eden 'ruh', elbisesi hükmünde olan ceset vasıtasıyla dünya nimetlerinden Allah namına istifade etmelidir. İmanın, sevgi ve nefretin kaynağı, insanın manevi varlığının merkezi olan 'kalp', maddi lezzetlerin tamamını tadan nefis cihazı ile İlahi isimleri fark edip Allah’ın zikri ile tatmin olmalıdır. Allah’ı tanımak için verilmiş olup rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açan, sahibini ebedi saadete götüren, iyiyi-kötüyü, hayrı-şerri ve güzeli-çirkini birbirinden ayırt edebilen 'akıl', vücut sarayının merkezi olan mideye girecek gıdaları iyi tartmalıdır. Maddi, manevi zararların önüne geçmelidir.

Ayrıca insanın asıl yaratılış gayesi ‘‘Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”[2] âyetinin gereğince ibadettir. İbadetin özü de dua ve şükürdür. Dolayısıyla insan, kendisine verilen nimetlerden şükre vesile olması için istifade edebilir. İnsanın akıl, kalp ve ruhu; ceset, nefis ve midesine hâkim olduğunda nimetlerden şükür için istifade etmek kaydıyla lezzetli şeyleri tercih edebilir.


[1] Lemalar, 148

[2] Zâriyat, 67/56


Yorum Yap

Yorumlar