2.Lemada geçen; "Güya insan, o ârızalarla, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur. Sahîfe-i hayatında veyahud levh-i misâlîde mukadderât-ı hayatını yazar, esmâ-yı İlâhiyeye bir i‘lânnâme yapar ve bir kasîde-i manzûme-i Sübhâniye hükmüne geçip, vazîfe-i fıtratını îfâ eder." cümlesini açıklar mısınız?
Bu metnin öncesini dikkate aldığımızda insanın acz ve fakirliğine vurgu yapılıyor. Bu noktada acz ve fakr noktasını kısaca izah edelim.
İnsan zatı itibariyle aciz olduğundan birçok şeyden müteessir olup etkileniyor. Çok şeyler var ki insana zarar verebiliyor. Bunlara karşı insanın gücü ve kudreti olmadığı için sığınacak ve dayanacak bir yer arar. Onun için dünyada kuvvetli olarak bildiği kapılara müracaat eder. Fakat müracaat ettiği kapılar ya da kişiler de aciz oldukları için sınırlı şeylerde yardım edebilir. Çok zaman onlar da aciz kalıp yardım edemez.
Bundan dolayı insan, her şeye gücü yeten ve kendisine hiçbir şeyin zarar veremediği birisine dayanmaya ve iltica etmeye mecbur oluyor. Böyle birisi de ancak her şeye gücü yeten manasındaki Kadir olan Cenabı Haktır.
İnsan aynı zamanda zatı itibariyle fakirdir. Yani, ihtiyaçları sonsuzdur. Bu ihtiyaçlarına karşı sermayesi de çok azdır. Veya yoktur. İnsan bu ihtiyaçlarını karşılayamadığı zaman kendisine yardım edecek bir kapı bir merci arar. Fakat kapısını çaldığı kişiler de belli bir yere kadar onun ihtiyaçlarını karşılayabilir. Çoğunu karşılayamaz. Ya sermayesi yetmez ya da cömertliği sınırlıdır. Mesela insan cenneti duymuş onu da ister. Ebedi olmak ister. İşte İnsanın bütün ihtiyaçlarını hem çok merhametli hem de çok cömert olan aynı zamanda zenginliğine, cömertliğine ve merhametine sınır olmayan bir zat karşılayabilir. Öyle bir zat da Rahman ve Rahim olan cenabı Hak’tır.
"Güya insan, o ârızalarla, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur. Sahîfe-i hayatında veyahud levh-i misâlîde mukadderât-ı hayatını yazar, esmâ-yı İlâhiyeye bir i‘lânnâme yapar ve bir kasîde-i manzûme-i Sübhâniye hükmüne geçip, vazîfe-i fıtratını îfâ eder." Bahsi geçen yer 2. Lem'a musibetlerin hikmetlerinin anlatıldığı bölümdür. Bu nedenle konuyu musibet bağlamında ele alarak değerlendirmeliyiz.
İnsanı Cenab-ı hakk'ın isim ve sıfatlarına bir ayna olarak yaratıldığından başına gelen musibetler ve sıkıntılar dahi bu isim ve sıfatların tecellileridir. Şafi ismi, bir yönüyle hastalığın vucudunu isteyecek, sonrasında insan şifa ve afiyet bulacak. Bu merhalelerin her birinde tezahür eden isim ve sıfatlar ayrıdır. İnsana düşen, şuurla, başına gelen ve mevcut musibetleri tefekkür, sabır, şükür içinde okumak ve değerlendirmektir. Çünkü aslonan bu isim ve sıfatların yansımasıdır. Hasta olmasıyla insan aczini ve zaafını hissederek sabır içinde şükr ederek Allah'ın kudretini ve rahmetini bulacak. Bu haller imtihanın farkında olan Müslüman için Allah'ın isim ve sıfatlarına bulmada zevketmede bir yoldur. Bu cihetle insanın başına gelen musibetler, insanı hayatta Allah'ın ayrı ayrı isim ve sıfatları tanımaya davet eden müteharrik bir kalem olur. Yaratıcının üzerimizdeki bu sıfatları bir cihetle ilan ederiz. Bu ilanla insan -iman şuruuyla doğru orantılı olarak- tenzih, tesbih, tahmid gibi vazifeleri yüklenmiş olur.
Ayrıca şunu da unutmamalıyız ki: hayat sıkıntılarla, musibetlerle, mücadelelerle terakki eder. safileşir. Kuvvet bulur. Netice verir. Mükemmelleşir. Tekdüze bir hayat yokluğa mahkum olur.
Hem insanın istidat ve kabiliyetlerini kamçılayan bir idmandır. Egzersiz ve bir şırınga hükmündedir. Daha büyük olaylar için yapılan bir hazırlıktır. Hem günahların affedilmesine, hayrın çokça kazanılmasına hem her vakit Allah’ın hatırlanmasına hizmet ederler. Hem Allah herkese bir kemal noktası tayin etmiştir. İnsanlar bazan o noktaya ulaşmakda zorluk çekerler. Onlara bir merdiven gerekmektedir. İşte bu merdivenler karşılaştığımız zorluklardır.
Ayrıca Bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/musibetlerin-insana-kazandirdigi-manevi-kazanclar
/soru-cevap/musibetlerin-insana-kazandirdigi-manevi-kazanclar
/soru-cevap/12-mektub-3-sual/soru-cevap/musibet-ve-sabir