Soru

Kalp ve Arş

17. Lema 13. Nota 3. Meselede "Esma-i ilahiyenin her birisinin bir güneş gibi kalbden arşa kadar cilveleri var. Kalb de bir arşdır." Cümlesini izah eder misiniz?

Tarih: 6.11.2022 10:02:35
Okunma: 541

Cevap

Arş, hem taht, hem de çatı manalarına gelen bir kelimedir. Arş-ı Azam ise, yedi kat semanın üzerinde bütün kâinatı çevreleyen manevi bir âlemdir. Arş Allah’ın dâire-i a‘zamiyesinin bir ünvanıdır yani ilahi isimlerin bir tahtı, irade ve kontrol merkezidir.

Arş nasıl ki tüm kainatı ihata eden bir payitaht hükmünde, tüm emirlerin ve komutların verildiği bir ana kontrol merkezi ise kalb de insan aleminin yani insanın bir nevi kontrol, idare ve emir merkezidir. Yani arşın tüm kâinatı ihata eden özelliğinden dolayı kalbde de bu özelliğin olduğu izah edilmektedir.

Aynı zamanda Cenabı Hakkın isimleri nasıl ki, arşa tecelli eder. Bunun gibi insanın kalbinde de tecelli eder.

Buradaki kalbten maksat çam kozalağı gibi olan sol tarafmızdaki kalb değildir. Orası maddi kalbtir. Fakat asıl kalb dediğimiz şey manevi olan kalbimizdir. İşte bu manevi kalbimiz tüm ruha hayat veren tüm fiillerimize de can veren Allah’ın nazar ettiği bir merkezdir. İnsanın merkezi hükmünde olan bu daire insanın niyeti ile ya beyaz olur veya siyah olur.

Aynen bunun gibi de kalb tüm insanı çepeçevre ihata eden manevi bir latifedir. Arşın kâinat üzerindeki tesiri nasıl ise kalb de insan üzerinde ona benzer bir tesire sahiptir. Üstadımız da arşın bu özelliğinden yola çıkarak kalbi de bedenin ve ruhun üzerindeki manevi ihatası cihetiyle, arşı kalbe benzetmiştir. Arş nasıl ki tüm Allah’ın isimlerinin bir nevi merkezidir, kalb de insanda Allah’ın isimlerinin bir merkezi yani arşıdır.

“Şimdi hayatının saadet içindeki kemâli ise, senin hayatının aynasında temessül eden Şems-i Ezelî’nin envârını hissedip sevmektir. Zîşuûr olarak ona şevk göstermektir. Onun muhabbetiyle kendinden geçmektir. Kalbinin göz bebeğinde aks-i nûrunu yerleştirmektir. İşte bu sırdandır ki, seni a‘lâ-yı illiyyîne çıkaran bir hadîs-i kudsînin meâl-i şerîfi olan مَنْ نَكُنْجَمْ دَرْ سَمٰوَاتُ و زَم۪ينْ اَزْ عَجَبْ كُنْجَمْ بَقَلْبِ مُؤْمِن۪ينْ (Ben göklere ve yere sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.” El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn, 3:14) ” denilmiştir.”

“En küçük tabakat-ı mahlukattan olan zerrattan tâ semavata ve semavatın birinci tabakasından tâ Arş-ı Azama kadar birbiri üstünde teşkilât var. Her bir sema, bir ayrı âlemin damı ve rububiyet için bir arş ve tasarrufat-ı İlahiye için bir merkez hükmündedir.” (31. Söz, Miraç Risalesi)

Evet insan Allah'ın (c.c) birçok ismine tecelli olur. Fakat her ismin mazhariyeti kişilerin kabiliyetine göre değişir. Mesela zerre de güneşi yansıtır okyanus da yansıtır. Fakat zerre ben okyanus gibi yansıtıyorum diyemez. Bir peygamberde tecelli eden bir Esma-i İlahiye, herhangi bir şahısta da tecellisini gösterse o kişi kendisini peygamber gibi göremez. Kendisine bakıp ben de peygamber gibiyim diyemez, dese haddini aşmış olur. O yüzden kişi kendisinde tecelli eden bazı hallerde haddi aşıp riyaya kibre ve gurura kapılmamalıdır. Yoksa olduğundan daha büyük görünmek için her türlü yola başvurmaya başlar. Bir damla iken kendisinde tecelli eden güneş ışığına bakarak kendisini güneş gibi görmeye başlar ve güneş ile boy ölçüşmeye kalkışır.

“İşte, ubudiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile dergâh-ı Ulûhiyete karşı secde etmeye bedel naz ve fahir suretinde gidenler, zerrecik kalbini Arşa müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz gibi evliyanın makamâtıyla iltibas eder. Kendini o büyük makamâta yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için, tasannuâta, tekellüfâta, mânâsız hodfuruşluğa ve birçok müşkilâta düşer.” (17. Lema,13. Nota)

Kalb insanın fiillerinin renklendiği manalandığı yani sevaba ve cezaya müstehak olacak niyetin merkezidir.

“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” (Buhârî, Îmân 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, 108.

Muhterem kardeşimiz bilindiği gibi Arş-ı a’zam “bu kâinatın daire-i azamının ünvanıdır.” Yani arş tüm kâinatı ihata eden bir mahiyettedir. Tüm kâinatı içi ve dışıyla kuşatan tüm emirlerin verildiğ bir nevi ilahi kontrol merkezidir.

“Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisselerle kevn ve vücudun sağını solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur.” (Mesnevi Nuriye Hubab)

“İ’lem eyyühe’l-aziz! Herşeyin, içine melekût, dışına da mülk denir. Bu itibarla insan ile kalb, birbirine hem zarf hem mazruf olur. Çünkü, insan mülk cihetiyle kalbe zarf olur, melekût cihetiyle de mazruf olur. Bu kaide Arş ile Kevn hakkında da tatbik edilir” (Mesnevi Nuriye Hubab)



 

 


Yorum Yap

Yorumlar