Allah'ı tanımanın çekirdekten ağaca kadar çok makamları bulunuyor mu? Bu makamlar da kişinin kabiliyetine ve kapasitesine göre şekilleniyor mu? İnsan mahiyetinde ki bütün cihazları Ona tevcih ettiği derecede mi marifete ulaşır? Kalp başka akıl başka telden çalarsa bu nakıs bir marifet mi olur? Sahabenin üstün vasıflarından biriside süfli ulvi bütün cihazlarını marifet yolunda işletmeleri midir? Nefisleri bütün süfli hissiyatları ile marifet yolunda hadim olmuş onları marifetin şahikasına mı çıkarmıştır? Allah'ı şuunat, sıfat ve isimleri ile tanımak insan yapısı açısından mümkün ve cari midir? Yani insan öyle bir mahiyete sahip ki Allah'ı en mükemmel bir şekilde tanımaya mı programlanmıştır? İnsana düşen ise bu programı çalıştıracak düğmeye dokunmak mıdır? Allah kendini hem kainat kitabı hem kelam kitabı hem de resuller vasıtası ile bize tanıttığına göre bize düşen ise bu tanıtmaya mukabil neler yapmaktır?
Aslında bir çok soruyu beraber sormuşsunuz.
Evet marifetullahın çekirdekten ağaca kadar bir çok mertebeleri bulunur. Kişinin kabiliyet ve kapasitesini maneviyatta inkişaf ettirdiği kadar marifetullah nurları artar.
Evet insan bütün cihazlarını Allah'a tevcih ettiği derecede daha çok marefete ulaşır. Kalp ile akıl başka telden çalarsa marifet olmayabilir. Fakat kalp reis olursa bu doğru olur.
Sahabelerin üstünlüklerinin sebebi Allah onların nefislerini tezkiye etmiştir. Bir de direk peygamberimizden feyiz almışlardır.
Zaten insanın asıl vazifesi Allah'ı isim, sıfat ve şuunatıyla tanımaktır. Buna göre istidat verilmiştir. Fakat bunun için sadece düğmeye dokunmak değil, nefis ve şeytanla ciddi bir mücadele ve cihad etmesi gerektir.
Allah'ın kendisini kainat, Kuran, peygamberimiz ve vicdan vasıtasıyla tarif etmesine karşılık biz de tanımaya çalışmamız lazımdır. Bunun bu zamanda önemli bir vasıtası Risale-i Nurlardır.
Evet bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var; mâhiyet-i insaniyedeki isti‘dâdda dahi, ondan daha ziyâde merâtib var. Belki zerreden şemse kadar dereceleri var. Bu isti‘dâdâtın inkişâfâtı, elbette bir hareket ister ve bir muâmele iktizâ eder. (13.lema)
Allah İnsanoğluna yaratılış itibariyle yüksek bir donanım ve kapasiteyle şu aleme göndermiş.insan cüz-i iradesini kullanarak o kabiliyetlere yön ve şekil verebilir. mesela bir çekirdekte cenab-ı hak çok kabiliyetler derç etmiş toprağın altına giren çekirdek yaratılışa uygun hareket ederse bir ağaç olup meyve verir eğer toprağın içerisindeki zararlı maddelere yönelirse kabiliyetleri çürür netice vermez. insan İslamiyet uygun yaşantısıyla kabiliyetlerini inkişaf ettirir marifetin en yüksek makamlarına ulaşabilir.
Bediüzzaman hazretleri bu hakikatı şöyle izah eder;
Eğer o istidad çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imanın ziyasıyla, ubudiyet toprağı altında terbiye ederek, evamir-i Kur'aniyeyi imtisal edip cihazat-ı maneviyesini hakikî gayelerine tevcih etse; elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennet'te hadsiz kemalât ve nimetlere medar olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-ı daimenin cihazatına câmi' kıymettar bir çekirdek ve revnakdar bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır.(23.söz)
Allah insana hadsiz maddi ve manevi cihazat vermiş,Allahın isim ve sıfatlar bu cihazatlarla keşf edilir.Allah hesabına kullanılırsa vazife biriken bine çıkar,nefis hesabına kullanılsa o cihazatların asli vazifeleri gizli kalır.
Mesela;
Akıl bir alet nefis hesabına çalışsa rahatsız edici bir alet olur, çünki inasan geçmiş ve gelecekle alakadar olduğu için hadiselerden etkilenir.Allahı inkar eden ve öldükten sonra dirilmeye inanmayan bir insan yokluk elemi sürekli onu rahatsız eder…
Göz bir alet nefis hesabına çalışsa adi bir et parçası derekesine düşer.Allah hesabına çalışsa kainat kitabını mütaala eden şerefli bir alet derecesine çıkar.
Dil bir alet nefis hesabına çalışsa adı bir kapıcı olur mideye.Allah hesabına çalışsa bir müfettiş derecsine çıkar cenab-ı hakkın rahmet hazinelerini keşf eden bir alet olur.
Sohbet-i Nebeviye öyle bir iksirdir ki, bir dakikada ona mazhar bir zât, senelerle seyr ü sülûke mukabil, hakikatın envârına mazhar olur. Çünki sohbette insibağ(boyalanma) ve in'ikas(yansıma) vardır. (27.söz)
Sahabeler peygamber efendimizin sohbetinden aldıkları feyiz ile en yüksek makamlar çıkmışlar. Nasıl ki, bir sultanın hizmetkarı ve ona tabi olmakla öyle bir mertebeye çıkarki hiçbir şahıs çıkamaz. İşte bu sırdandır ki en büyük veli en küçük sahabeye yetişemez.
Diri diri kızını mezara gömecek kadar kalbi katı bir insan sohbeti nebevi ile bir karıncayi ezmekten çekinir dereceye geliyor,vahşi bir bedevi bir gün sohbeti nebeviye girip çin ve Hindistan gibi memleketlere gidip muallimlik yapmışlar.
Sahabeler adeta peygamber efendimizin yüce ahlakına en güzel şekilde aynedarlık etmişler.bütün maddi ve manevi cihazları bu yolda nurlanmışlar.
Allah'ı şuunat, sıfat ve isimleri ile tanımak insan yapısı açısından mümkün ve cari midir?
Mümkündür çünkü cenab-ı hak ene namında insana benlik duygusu vermiş.allahın isim ve sıfatların bilinmesi eneye bağlı ene;bir ölçü aleti gibidir terbiye edicilik, isim ve şuunat(işler,fiiller) bir nümunesi enede mevcuttur.sonu olmayan birşeyi tarif etmek zordur Allahın isim ve sıfatalrı sonu olmadığı için onlara bir sınır çizilmez.ancak hakikatte olmayan farazi hatlar çizerek anlaşıla bilir.mesela mühendislikte ki farazi hatalar bir şeyin anlaşılması için çizilir.enede Allahın isim ve sıfatların anlaşılması için, ene hakikatte olmayan bir hat çizer aslında kendinde gerçekte olmayan bir terbiye edicilik ve sahiplik duygusu tasavvur eder bir hat çizer buraya kadar benim ondan sonra onundur.bir taksimat yapar. Meselâ mülk dairesinde bu hane benimdirder bundan ötesi onundur der.cenab-ı hakkın malikiyetini anlar .ilim sahibiyim der herşeyi gören ve bilen cenab-ı hakkın ilim sıfatını keşf eder.kudret sahibiyimder kainatı göç ve tasarrufunda tutan cenab-ı hakkın sonsuz kudretini müşahade eder.
Enenin bu noktada iki yüzü var eğer Allah abd olursa hayra gider emaneti sahibine teslim eder asli vazifesini yerine getirmemiş olur. nefis hesabına çalışsa şerre çalışmış olur.(kendi yorumum)
Cenab-ı hakkın sonsuz bahşettiği nimetler mukabil bizden istediği iman ve ubudiyettir.niteki bir ayet-i kerimede;
(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım(zariyat/56)