10. Lema'da geçen bu kısmı yine Risale-i Nur içinden ifadelerle açıklar mısınız?
Hizmet-i Kur’âniyenin bir silsile-i kerâmeti ve o hizmet-i kudsiyenin etrafında izn-i İlâhî ile nezâret eden ve himmet ve duâsıyla yardım eden Gavs-ı A‘zam’ın bir nevi‘ kerâmeti beyân edilecek. Tâ ki, bu hizmet-i kudsiyede bulunanlar, ciddiyetlerinde sebat etsinler.
“Mâruf-u Kerhî denilen bir kutb-u âzam, Şeyh Hayâtü'l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm ve Gavs-ı Âzam Şeyh Abdülkadir Geylanî gibi öldükten sonra Hızır (a.s.)'ın hayatı gibi bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Evliyalar arasında bu zatlar meşhur olmuştur. [1]
Bu üç evliyanın en büyüğü Hazret-i Gavs-ı Geylânî, ölümünden sonra dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmakla tasarruf edeceğini şöyle beyan etmiştir: اَفَلَتْ شُمُوسُ الْاَوَّل۪ينَ وَشَمْسُنَٓا اَبَدًا عَلٰي فَلَكِ الْعُلٰي لَا تَغْرُبُ "Evvelkilerin güneşleri battı; bizim güneşimiz ise ebedidir." [2]
Bu tasarrufun devamına bir misal olarak bir çok evliyanın ve keşif ehli zatların müşahedesiyle meşhur olan bir vakıa şöyledir: Hazret-i Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (ks) Hindistan'dan Tarîk-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi, Şâh-ı Geylânî'nin (ks) ölümünden sonra, hayatta olduğu gibi tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlânânın (ks) mânen tasarrufunu cây-ı kabûl göremedi. Şâh-ı Nakşibendle (ks) ve İmam-ı Rabbanî'nin (ks) ruhaniyetleri Bağdad'a gelip, Şâh-ı Geylanî'nin ziyaretine giderek rica etmişler ki: "Mevlânâ Hâlid (ks) senin evlâdındır, kabûl et." Şâh-ı Geylânî (ks) onların iltimasını kabûl ederek Mevlânâ Hâlid'i kabûl etmiş. Daha sonra Mevlânâ Hâlid (ks) birden parlamıştır. [3]
Bediüzzaman Hazretleri, çocukluk itibariyle elinden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şey kaybolsa, "Yâ Şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur." diyerek istimdad ettiğinde "Acibdir ve yemin ediyorum ki, bin def'a böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir." demiştir. [4]
Yine Barla’da te’lif ettiği ve “Şeyh-i Geylânî’nin (ks) gayb-âşinâ gözüyle kendinden sekiz yüz sene sonra vukūa geleceğini görüp haber verdiği bir hâdise-i Kur’âniyedir.” [5]satırlarıyla başlayan Kerâmet-i Gavsiye Risalesi’nde, Şeyh Geylanî Hazretlerinin tasarrufunun bu hizmet-i Kur’âniyemizde de aynen devam ettiğini Hazret-i Üstad şöyle beyan etmektedir:
“Evet, sergüzeşt-i hayatımda geçen ve çoğunu gizlediğim çok hârika vâkıalar var. Kendimi hiçbir vecihle kerâmete lâyık görmediğim için, onları bazen tesâdüfe, bazen de başka esbâba isnâd ediyordum. Şimdi kanâatim geliyor ki, o hârikalar Gavs-ı A‘zam’ın bir silsile-i kerâmetini teşkîl ediyorlar. Demek onun duâsıyla ve himmetiyle, ona kerâmeten ve bize ikrâm nev‘inden bir nevi‘ inâyet-i İlâhiyeye mazhar olmuşuz.” [6]
[1] Bediüzzaman Said Nursi, Barla Lahikası, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 344.
[2] Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 146.
[3] Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 230.
[4] Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 145.
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 143.
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Hayrat Neşriyat, Isparta 2015, s. 160.