“Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” ve '' Tarafgîrlik olsa, mazlum bir tarafa ilticâ eder. Kendisini kurtarır. Hem tesâdüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukūlden hakîkat tamamıyla tezâhür eder.” Uhuvvet Risalesinde geçen bu cümleyi ve bu hadis-i şerifi izah eder misiniz ?
22. Mektub’un 5. Vechinde geçen bu ifade, Üstadımız tarafından konu içinde “eğer denilse” denilerek ihtimalli birkaç soruyu gündeme taşımaktadır. Üstadımız bu görüşü savunmuyor. Fakat birileri çıkıp şöyle sorular sorabilir diyerek bu sorulara ihtilafın şartlara, zamana ve şahıslara bağlı olduğunu vurgulayarak cevap veriyor.
Üstadımız “Eğer denilse” diyerek muhtemel soruları veya sorulmuş olan soruları gündeme taşıyor. Buradaki soruların asıl kastı şudur; Asrımızda siyasetten veya farklı durumlardan dolayı meydana gelen ihtilafların, ayrılıkların insanlığa fayda sağlaması lazımdır. Fakat siz (yani Üstad) bunun yanlış olduğunu vurgulayarak sürekli ittifak ve ittihaddan bahsediyorsunuz. Her konuşmada her ortamda bu ittifak ve ittihad düşüncenizi ısrarla savunuyorsunuz. Halbuki aşağıdaki üç sebepten dolayı bu ittihad ve ittifak görüşünü savunmamanız gerekir.
Üç sebep ve üç soru da şunlardır:
1-Sen tarafgirliğin ve ihtilafın zararlı olduğunu söylüyorsun fakat hadiste “ümmetimin ihtilafı ve ayrılığa düşmesi rahmettir” deniyor.
2- Sosyal yapı içinde ihtilafın faydalı olduğunu görüyoruz, çünkü zayıf ve güçsüz biri, toplum içinde ortada kalıp ezilmektense bir tarafa geçerek kendisini koruyabilir. Taraftar olduğu grup onu diğer grupların zulmünden ve baskısından kurtarabilir.
3- Fikirlerin çatışmasından ve farklı düşünce yapılarından hakikat ortaya çıkar. Bu görüşlere göre nasıl olurda hala tarafgirliğin kötü bir şey olduğu iddia edilebilir.
Bu ihtimalli sorular üzerine üstadımız “El-cevap” diye bu görüşlerin yanlış anlaşıldığını ve hatalı olduğunu izah ediyor.
Birinci sorunun izahında hadiste belirtilen ihtilafın yani farklılaşmanın menfi değil müsbet bir ayrılık ve farklılaşma olduğundan bahsediyor. Mesela bir evi inşa ederken her biri kendi mesleğinde usta olan insanların farklı kabiliyetleri o evin yapımına büyük katkı sağlar. Her biri farklı sanat dalları ile o evin ihtişamında büyük hisse sahibi olurlar. Onların farklı ve ayrı ayrı olan kabiliyetleri ihtilaf değil tam tersine büyük bir ittifak ve ittihad yapısını oluşturur. Bugün insanların her biri farklı farklı yaratılmasaydı insanlık biribirine hizmet edemezdi. Bilim adamları, köylüler, esnaf, tüccarlar, sanatkârlar her biri farklı işlerle meşgul oldukları halde birbirlerine destek olmakta ve toplum denen devlet denen büyük yapıları oluşturmaktadır. Burada her bir faklılık yani ihtilaf birbirini destekler niteliktedir. Yoksa biribirini imha edecek mahiyette değildir.
Dini açıdan da olaya baktığımızda birbirinden farklı hak mezheblerin ortaya çıkması ve birbirlerini yalanlamadan, çatışma olmadan görüş beyan etmeleri birbirlerinin ve arkalarında namaz kılmaları göstermiştir ki; hak mezhebler İslâm tarihinde birleştirici bir hal icra etmiştir. Hadis aynı zamanda ileride ortaya çıkacak hak mezheplere işaret ederek her biri kendi alanında deha insanların yetişeceğine ve farklı coğrafyalarda yaşayan ümmetin farklı problemlerine farklı görüşler ile çözüm getireceğini Peygamberimiz (sav) müjdelemiştir. Dini alandaki farklı görüşler ümmetin hayatını kolaylaştıran bir yol olmuştur. Fakat unutulmamalıdır ki dini amlamdaki farklı görüş ayrılıkları ümmetin ittifak ettiği asıl hususlarda değildir. Zaten bu asıl hususlarda ihtilaf dinin aslından kopmasına sebep olur ki işte bu İslâm’a zarar veren bir ihtilaf olur.
İkinci sualde ise tarfgirliğin hak namına olması vurgulanmıştır. Yani taraftarlık hak namına ve hak için olsa karşı taraftaki insanlara el uzatılabilir. İki taraf oturup aynı konu üzerinde anlaşabilir. Fakat hak namına bir tutum yoksa bu iki taraf hakkı bulmaktan ziyade “ben haklıyım” peşinde olurlar. Hatta hak karşı tarafın elinde olsa ona el uzatmak onu desteklemek yerine onu kırmaya parçalamaya çalışır. Bunu siyaset mecralarında sıkça görmekteyiz. Hatta bir siyasetçi garazkârâne bir şekilde muhalif olduğu karşı tarafın faaliyetleri için “siz doğru bile yapsanız biz sizin doğrularınıza doğru demeyiz” diye söyleyebilmiştir. Hatta karşı tarafta melek gibi bir adam olsa farklı fikirde olduğu için ona şeytan gibi adam denilmiştir. Demek ki insanlar hak namına taraftarlık yapsalar arada kalan mazlumlar ezilmezler. Fakat herkes kendi şahsi hırsları için çaba sarfederse hem arada kalanlar hem de karşı taraftaki insanlar zarar görür. Kısaca herkes zarar görür. Fakat hak namına oluşan farklılıklardan herkes fayda görür.
Üçüncü suale cevap: Tesadüm-ü efkâr’da yani fikirlerin çatışmasında eğer insanlar sırf hakkı ve doğruyu elde etmek için bir çaba varsa buradan bir doğru ve hak çıkar. Çünkü hakkı bulmak için bir araya gelen insanları yegâne amacı doğru ve hak olanı bulmak olduğu için farklı görüşleri dinleyip tartarlar. Ortamdaki farklı görüş sahiblerinin fikirlerine saygıyla yaklaşırlar. Kendi fikirleri yanlış olsa karşı tarafın fikirlerine sahip çıkarlar. Fakat bu asırda insanlarda şöhret, kibir, enaniyet, kendini beğenmişlik gibi tarafgirlik oluşturan duygular çokça ön planda olduğu için bu insanların olduğu bir yerde hak ve doğru ortaya çıkmaz. Buradan doğru ve hak yerine düşmanlık, kavga, fitne, ihtilaf ve tarafgirlik çıkar.
Bu meşhur hadisi şöyle de anlayabiliriz:
"Ümmetimin ihtilafı (ayrılığa düşmesi) rahmettir" hadisi mutlak, yani her konuda ihtilaf rahmettir demek değildir. İslâmiyet insanları bir ve beraber kılmak için gelmiştir. Ayrılıkları desteklediği asla düşünülemez. Bu hadis bazı ihtilafların rahmet olduğunu bildiriyor; ama şu hadis-i şerif de bizleri fırkalara ayrılmamak noktasında ikaz ediyor:
“İsrail oğulları yetmiş iki millete ayrılmışlardı. Ümmetim ise yetmiş üç millete ayrılacaktır. Bunlardan biri hariç hepsi Cehennem’de olacaktır. Ashab: “O millet kimdir?” Diye sordular da: Rasûlullah (s.a.v.)’de şöyle buyurdu: “Ben ve ashabım hangi milletten isek o milletten ve dinden olanlardır.” (Tirmizî)
Hem Kur’an-ı Kerim müminleri ayrılmamaya, sımsıkı birlikte olmaya şöyle çağırır: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) sımsıkı sarılın ve parçalanmayın!” (Âl-i İmran, 103)
Hadisteki rahmet olduğu söylenen ihtilaf, asli konularda değil, teferruattaki konularda müsbet ihtilaftır.
Bu konuda Alimlerden Sübkî “Asıllarla ilgili konularda ihtilaf şüphesiz dalalettir (sapkınlıktır) ve bu Kur’ân'ında işaret ettiği gibi her fesadın sebebidir.” der.
Alimlerden Hattabi de şöyle der: “Ahkamla (amelle) ilgili çeşitli manalara gelebilen esasa dair olmayan konularda ihtilaftır ki, Allah bu ihtilafı âlimler için bir rahmet ve ikram kılmıştır. “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisiyle kastedilen de budur.” (İmam Nevevi, Şerhi Müslim, c, 11, s, 92, İhyaut Turasil Arabi, 1392)
Keza bu konuda bazı âlimler de hadisdeki “ümmetim” lafzıyla kastedilenin bütün ümmet olmayıp, "müctehid âlimlerin ihtilafı” olduğunu söylemişlerdir. (Bkz: Abdurrauf El-Münavi, Feyzül Kadir Şerhi Camiüssagir, c, 1, s, 209, Mektebetüt Ticariyetil Kübra, Mısır, 1356 )
Bu hadis-i şerifin nasıl anlaşılması gerektiğini Üstad Bediüzzaman şöyle izah eder:
“Beşinci Vecih: Hayat-ı içtimaiyece (toplum hayatında), inad ve tarafgirlik, gayet muzır olduğunu beyan eder. Eğer denilse: Hadîste, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” denilmiş. İhtilaf ise, tarafgirliği iktiza ediyor (gerektiriyor).
Elcevap: Hadîsteki ihtilaf ise, müsbet (olumlu) ihtilaftır. Yani: Herbiri kendi mesleğinin (yolunun) tamir ve revacına sa'yeder (çalışır). Başkasının tahrib ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfî (olumsuz) ihtilaf ise ki: Garazkârane, adâvetkârane (garaz ve düşmanlıkla) birbirinin tahribine çalışmaktır; hadîsin nazarında merduddur (reddedilmiştir). Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.” (22. Mektûb)
Yine Üstad Hazretleri müminlere, ihtilaf ve ayrılıklardan sakınmaları için şu ikazları yapar:
“Ey ehl-i îman! Zillet içinde (aşağılık içinde) esâret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan (ayrılığınızdan) istifâde eden zâlimlere karşı “Mü’minler ancak kardeştirler” kal‘a-i kudsiyesi (kudsî kalesi) içine giriniz, tahassun ediniz (sığınınız). Yoksa, ne hayâtınızı muhâfaza ve ne de hukūkunuzu müdâfaa edebilirsiniz.
Ma‘lûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mîzanda (terâzide) iki dağ birbirine karşı muvâzenede (dengede) bulunsa, bir küçük taş, muvâzenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtiraslarınızdan ve husûmetkârâne (düşmanca) tarafgirliklerinizden, kuvvetiniz hiçe iner.” (22. Mektûb)
Ayrıca Bakınız:
https://risale.online/soru-cevap/din-anlayisindaki-farkliliklar-zenginlik-midir