Safer Ayı Bela Ayı mı?
Safer ayında insalların başına gelecek belaların dağıtıldığı söyleniyor bu doğrumu? Safer ayını bela ayı olarak telakki etmemiz mi gerekiyor?
Safer ayında insalların başına gelecek belaların dağıtıldığı söyleniyor bu doğrumu? Safer ayını bela ayı olarak telakki etmemiz mi gerekiyor?
Sel, deprem gibi bela ve musibetler rahmet mi?
Hastalık, bela ve musibetlere sabır, hatta şükür edilmesi gerekir diye risalelerde geçiyor. Acaba neden şükür edilmelidir?
Mademki bela ve musibetler hataların neticesi ve günahlara kefarettir. Neden musibet geldiği zaman sadece hata işleyen günahkar insanlar değil de günahsız ve masum insanlarda zarar görür.?
Bela ve musibetlerin daha çok müslümanlara gelmesinin hikmeti nedir? Risale-i Nurda buna dair yerler var mı?
Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi "yapmam" dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır hakikatini nasıl anlamalıyız?
ve nehiy bildiren ayetlerde belagat, fesahat, cezalet gibi mucizevi
"Derece-i i'câzda belâgat-i Kur'âniyedir. O belâgat ise, nazmın cezâletinden ve hüsn-ü metânetinden; ve üslûblarının bedâatinden, garib ve müstahsenliğinden; ve beyânının berâetinden, fâik ve safvetinden; ve maânîsinin kuvvet ve hakkāniyetinden; ve lafzının fesâhatinden, selâsetinden tevellüd eden bir belâgat-i hârikulâdedir ki, benî-Âdemin en dâhî edîblerini, en hârika hatîblerini, en mütebahhir ulemâsını muârazaya da'vet edip, bin üç yüz senedir meydan okuyor. Onların damarlarına şiddetle dokunuyor. Muârazaya da'vet ettiği halde, kibir ve gururlarından başını semâvâta vuran o dâhîler, ona muâraza için ağız açamayıp kemâl-i zilletle boyun eğdiler." (25. Söz) İzah eder misiniz?
"Küre-i arz, Risale-i nur ve şakirdlerine gelen zulüme itiraz etti.." Bununla ilgili misal verir misiniz?
Deniliyor ki deprem bazı insanların hatasından ve günahından dolayı meydana geliyor bunlar yüzünden gelen musibetlerin bütün memleketteki insanların başına gelmesinin sebebi nedir?
"Ey arkadaş, şu هُدًى لِلْمُتَّقِينَ cümlesindeki nur-u belâgat ve hüsn-ü kelâm, dört noktadan tezahür etmiştir. 1. Bu cümlede “mübteda” mahzuftur. Bu hazf, cümleyi teşkil eden “mübteda” ile “haber” arasındaki ittihad öyle bir dereceye varmış ki, sanki “mübteda” hazf olmayıp haberin içerisine girmiş. Haricen ikisi müttehid oldukları gibi, zihnen de müttehid olduklarına işarettir. 2. 1 هَادِى yerinde 2 هُدًى yani, ism-i fâil mevkiinde masdarın kullanılması, tecessüm eden nur-u hidayetten cevher-i Kur'ân'ın husule geldiğine işarettir. 3. هُدًى 'deki tenvin-i tenkirden anlaşılıyor ki, hidayet-i Kur'ân öyle ince bir dereceye varmıştır ki, hakikatı idrak edilemez ve öyle geniş bir sahayı işgal etmiştir ki, ihatası ilmen kabil değildir. Çünkü, “ma'rife”nin zıddı olan “nekre,” ya şiddet-i hafâdan olur veya kesret-i zuhurdan neş'et eder. Buna binaendir ki, “Tenkir bazan tahkiri, bazan tâzimi ifade eder” denilmiştir. 4. Müteaddit kelimelere bedel ism-i fâil sigasıyla ihtiyar edilen 3 مُتَّقِينَ kelimesiyle yapılan îcaz, hidayetin semeresine ve tesirine işaret olduğu gibi, hidayetin vücuduna da bir delil-i innîdir." Burayı açıklar mısınız?
Kur'anın belağatinin mucize olması ne anlama geliyor?
sabır ver demeyi başına bela istemek olarak değerlendiren ve
nsanın başına gelen her bela ve musibet, Allah'ın adaletine b
dediğimiz nedir ve kalu bela tam olarak nedir?
bulamazlar. Bulsalar da başlarına bela bulurlar." 1) Bulsalar da
yıkanmanın hakikati nedir? Kalu bela mı? Hakikatte neyin tesirindeyiz
dahi, .., parasütlerle semadan, bir bela-yi semavi gibi
Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde sıklıkla Kur'an'a hizmet edenlerin ilâhî bir inayet, bir koruma ve yardım altında olduklarından bahsediyor. Bu ilâhî koruma, kaza ve belalardan da tamamen korunacakları anlamına gelir mi?
değişir mi? Mesela sadaka belayı def eder. Hadisinde sadakanın
Kısaca ve maddeler halinde musibet ve belaların hikmetlerini yazar mısınız?
Elhamdülillah, uzun süredir üzerinde titizlikle çalıştığımız Hayrat Risale-i Nur mobil uygulaması nihayet sizlerle buluştu. Artık Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî'nin eşsiz külliyatı cebinizde taşıyacağınız bir kütüphane hâline geliyor.
Bediüzzaman, 1928 inkılâbı sonrası Kur'ân harflerine sadık kalarak Risaleleri el yazısı ve teksirle çoğaltmış; matbada Latin harfli baskıyı yalnızca zaruret ölçüsünde kabul etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursî, medrese tahsilini henüz 14 yaşında tamamlayıp hem dinî hem fenî ilimlerde derinleşen, sürgün ve hapis yıllarında 130 risaleden oluşan Risale-i Nur Külliyatı'nı kaleme alarak asrın müceddidi sayılan büyük bir İslâm âlimidir.