Soru

Zerrelerin Temizlenmesi

30. Lem'anın 1. nüktesinde, "hayretengiz tahavvülat fırtınaları içinde o zerreler..."diye devam eden cümlede zerrelerin nezafete dikkat edip mülevves olsalar da çabuk temizlenmeleri olayını izah eder misiniz?

Tarih: 10.05.2011 23:17:38
Okunma: 4722

Cevap

Nezafetin anlatıldığı 30. Lema ilk nüktede üstadımız göz kapakları, kan, hava, yıldızlar ve zerrelerin temizlendiğini ve temizliğe dikkat ettiğini gayet veciz şekilde anlatmaktadır.

Zerrelerin temizlenmesi meselesi farklı cihetlerle izah edilebilir. Şöyleki:

Mana-yı ismi açısından odaklanan fen için bir zerre şu molekül olmuş bu molekül olmuş, pis veya temiz diye ayırt etmez.  Yani Oksijen temiz, karbon dioksit/monoksit pis diye bakmaz.  Fakat canlıların kullanımı ve istifadesi açısından, belki temiz/pis faydalı faydasız, zehirli denebilir. 

Diğer husus ise, mülevves olmayı sanki bir yerde kalabalıklaşmak, izdiham, süprüntü olarak kalmak gibi tarif eder isek, bu konuda her ilim biyoloji ve mühendislikler bir çok örnek verebilirler.  Bilhassa çevreciler, ne kadar hassas çevre dengesi olduğunu ve bu dengenin tehdit altında olduğunu anlatırlar. Bu noktaya zerreler açısından nasıl bakabiliriz? Gerçekten de odamızdaki hava zerreleri odanın yarısında birikip (yarısında izdiham edip) diğer yarısını boş bırakmaz.  Çünkü Allah’ın koyduğu entropi diye bir şey  (termodinamiğin 2. kanunu) var.  Yani hava molekülleri, olabildiğince bulundukları hacmi doldurarak en simetrik durumda bulunurlar. Çünki hacmin yarısını doldurmak daha az simetrik durum olur.  Hava molekülleri açısından bulundukları hacmin her yönü eşdeğerdir (yer çekim etkisi ihmal edilirse).  Dolayısıyla hava molekülleri hareket halinde olmalarına rağmen hepsi aynı anda bir yöne gidip bir yeri kabalıklaştırmazlar.  Bu bir damla mürekkebin su içinde yayılmasına da benzer.  Damla mürekkep olduğu yerde kalabalık kalamaz difüzyon tabir edilen hareketle suyun he yerine yayılır.

Başka bir yönden bakılırsa,

Yıldız, maden, akar su, hava, süt, toprak, kaya hepsi aynı zamanda zerrelerden oluşuyor. Bunlardaki zerreler temizlendiği için kendileri temiz oluyor.  Sonra tek tek molekül ve atomları temiz/pis diye ayıramıyoruz elbette. Lakin bunların oluşturduğu homojen kümeler bu ayrıma müsaittir. Mesela çamurlu su bir zaman sonra birbirinden ayrışıyor. Çamur toprak oluyor. Su da temiz berrak bir su oluyor.

Hava, bir müddet bulutlu veya tozlu olsada havadaki mavi rengi veren ozon ve diğer saydam gazlar adeta içindeki yabancı maddeleri atıp temizlenip güzelleşiyorlar.

Deniz, insan müdahale etmediği yerlerde ne kadar hoş, temiz görüntüler sunuyor.

Hadsiz feza boşluğundaki zerreler her tarafa homojen bir şekilde dağılıp tüm kainati bir toz bulutu olmaktan koruyorlar adeta. Aksi takdirde yıldızlar böyle net görünmeyecekler. Görüntüdeki temizlik çok önemli aslında. Çünkü görüntüdeki temizlik, aslındaki(maddesindeki)  temizliğin işaretçisi. Nur veya ışık kirletir mi? Oysa artık şehirlerde ışık kirliliğinden bahsediyoruz. Zerreler güya büyük resimde güzel çıkmak ve Kuddüs ismine mazhar olmak için  temizlenip, temizleyip, saflaşıp duruyorlar. İnsanoğlu en saf ve temiz şeylerden biri olan ışıkla dahi kirlilik üretebiliyor. Nihayeti bilinmeyen uzaydaki sayısız zerrenin nezafetini bir kaç sokak lambasıyla kirletiveriyor.

Netice-i kelam, zerrelerin temizlenmesi ifadesinin bir manası da, zerrelerin oluşturdukları kümeye karmaşık görüntü vermeye sebep olacak farklı maddeleri içeri almamaya  veya dışarı atmaya çalışması olabilir. Su, hava, nur  gibi.

Bir başka bakış açısıyla,

Vücuttaki artıklar kana karışmakla kandaki zerreler bir nevi kirlenmiş oluyorlar. Ancak kısa zamanda kimyevi muamelelerle temizleniyorlar. 

"Kanın heyet-i mecmuası ise; iki vazife-i umumiyesi var: Biri: Bedendeki hüceyratın(hücrelerin) tahribatını tamir etmek. Diğeri: Hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir. Evride(toplar damarlar) ve şerayin(atar damarlar) namında iki kısım damarlar var ki; biri safi kanı getirir, dağıtır, safi kanın mecralarıdır. Diğer kısmı; enkazı toplayan bulanık kanın mecrasıdır ki, şu ikinci ise kanı "Rie"(akciğer) denilen nefesin geldiği yere getirirler. Sâni'-i Hakîm, havada iki unsur halketmiştir(yaratmıştır). Biri azot, biri müvellid-ül humuza(oksijen). Müvellid-ül humuza ise nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden(kirleten) karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker. İkisi imtizac eder(birleşir). Buharî hâmız-ı karbon(karbondioksit) denilen semli(zehirli) havaî bir maddeye inkılab ettirir(dönüştürür). Hem hararet-i gariziyeyi(vücud ısısını) temin eder, hem kanı tasfiye eder(temizler)..…

İşte nefes dâhile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını(kanını) temizliyor, hem nâr-ı hayatı iş'al ediyor. Çıktığı vakit ağızda mu'cizat-ı kudret-i İlahiye olan kelime meyvelerini veriyor. " (32.Söz)



Yorum Yap

Yorumlar

Üstad cok güzel anlatmiş
Gönderen: EDA NUR ÖZTUNC
Tarih: 7.01.2012 22:38:19