İnsanın vicdanındaki cezbeyi harekete geçiren, Allah'ın kainat üzerinde tesirini gösteren perdeli kemal ve cemaline örnekler verebilir misiniz?
Bediüzzaman Hazretlerine göre vicdan, şuur sahibi fıtrata, manevi latifeye denir. Yani gayb ve şehadet âleminin kesiştiği/kavuştuğu nokta, berzah ve bu iki âlemden birbirine gelen şeylerin birleştiği yer olan şuur sahibi fıtrattır.
Hz. Üstadın vicdan hakkında kalbe ait hislerin mazhar olduğu yer şeklinde farklı bir tanımı da bulunmaktadır.
Yine Üstada göre vicdan; akla bir penceredir. Akıl yaratıcısından gaflet etse dahi vicdan Sani’ini (sanatkârını) unutmaz. Kendisini unutsa dahi O’nu görür ve O’nu düşünür. Bediüzzaman Hazretlerine göre vicdanın irade, zihin, his ve latife olmak üzere dört unsuru vardır. Her birinin kendine göre gayeleri bulunmaktadır. İradenin ibadet, zihnin marifetullah, hissin Cenabı Hakk’ı sevmek, latifenin Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellilerini müşahede etmektir. (1)
Vicdana ait bu tanımlamalardan sonra insanlara Allah’ı tanıtan en büyük ve en kapsamlı dört delilden bahsedelim. Bunların her birisi çok sayıda farklı farklı delilleri içine alan küllî, yani kapsamlı delillerdir. Vicdan da bunlardan birisidir. Şöyle ki;
Risale-i Nur’da geçen "Vicdan cezbesi ile Allah'ı tanır" hakikatini orijinal metni buraya alarak kısaca izah edelim ki meselemiz tam anlaşılsın;
"Vicdanda mündemicdir (yerleştirilmiştir), bir incizâb (çekilme) ve cezbe (çekme). Bir câzibin (çekenin) cezbiyle dâim olur incizâb (çekilme). Cezbe düşer zîşuûr, ger Zülcemâl görünse, etse tecellî dâim pür-şa‘şaa (çok parlak) bî-hicâb (perdesiz). Bir Vâcibü’l-Vücûd’a, sâhib-i celâl ve cemâl, şu fıtrat-ı zîşuûr kat‘î şehâdet-meâb (şahitlik alanı). Bir şâhidi o cezbe, hem diğeri incizâb." (2)
Yani, insanın vicdanında çekilme ile kendinden geçme vardır. Bu Cenâb-ı Hakkın çekmesiyle olur. Eğer cemal sahibi olan Allah vicdana görünse o zaman vicdan cezbeye gelir, kendinden geçer. Bu şekilde vicdan Allah'ın varlığına şâhit olur. Bunun da delili cezbe ve incizâbdır. Yani çekilme ve kendinden geçme hali ile şâhit olmaktır.
Evet, üç şey vardır ki, başka bir sebep olmadan zatında sevilir. Bunlar, cemal, kemal ve ihsandır. Yani güzellik, mükemmellik ve iyilik, doğrudan sevilir. Bunların da kaynağı Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimleridir. Asıl güzellik sahibi olan ve varlıklara güzellik veren O (cc) olduğu gibi, asıl mükemmellik sahibi olan da O'dur (cc). Yine bütün iyilik ve ihsanların asıl sahibi de yüce Allah'tır.
Madem bu üç şey zatında sebepsiz sevilir. Elbette bunların asıl kaynağı olan sonsuz cemal, kemal ve ihsan sahibi Allah’a karşı insanda, daha doğrusu vicdanında bir muhabbet ve sevgi vardır. Cenâb-ı Hak cemaliyle, kemaliyle ve ihsanıyla vicdanı kendine çeker, vicdan da çekilir. Cenâb-ı Hakk’ın cemalini, kemalini ve ihsanını gördükçe muhabbet de artar. Muhabbet arttıkça daha fazla cezbe olur. Ve muhabbet artarak nihayette ilâhî aşka kadar ulaşır.
İşte bu cezbe ve incizâb hali, vicdanın Allah'a şâhitliği olup O'nu gösterir. Akıl vazifesini yapmayıp tefekkürü ve ibreti ihmal etse de vicdan yaratanını asla unut(a)maz. Kendi nefsini inkâr etse de; O’nu görür, O’nu düşünür ve her daim O’na yönelir.
Demek insanın fıtratında; cemale karşı bir muhabbet, kemale karşı bir meftuniyet yani gönül verme, ihsana karşı da perestiş yani şiddetli bir sevgi vardır. Tüm bu eşsiz güzellikler, mükemmellikler, ihsanlar ve lütuflar güzele, iyiliğe ve mükemmelliğe meftun olan vicdanı kendilerine çeker ve Allah’a karşı çok yüce hisleri ve duyguları uyandırmaya vesile olur. Vicdan nereye baksa, her şeyde Allah’ın güzel isimlerinin nakışlarını görür. Her daim Rabbine dayanır ve ancak O’ndan (cc) yardım diler.
(1) Muhlis Körpe, Istılahlar
(2( Sözler, 326