Eyyüb (as) yaraları ibadetini engelleyene kadar hastalığının şifasını taleb etmemiş. O halde bizler de hastalığın bize kazandırdıklarını düşünerek hastalık ibadetimize engel oluncaya kadar dua etmemeli miyiz?
Hastalıklar karşısında dua etmek de ilaçlara müracaat etmek de doğrudur, caizdir. Hatta hastalık zamanı, dua ibadetinin bir vaktidir.
Fakat önemli olan duanın doğru bir niyetle yapılmasıdır. Yani duanın asıl gayesi Allah'a ibadet olduğunu bilerek, dilerse duayı aynen kabul edeceğini, dilerse duanın mükafatını ahirette vereceğini bilerek ve Allah'ın hükmüne rıza göstererek dua etmelidir. İlla şifa versin tarzında hırsla dua edilmemelidir.
Hem şifayı sırf nefsimizin rahata ermesi için değil, Eyyüb as. gibi ibadet ve ahirete bakan hizmetlerimizi daha iyi yapabilmek gibi güzel niyetlerle istemeliyiz. Duadaki niyet meselesini, Bediüzzaman Hazretleri şöyle izah eder:
"Hastanın duasının makbuliyeti, ehemmiyetli bir mes'eledir. Ben otuz-kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki, hastalık dua (etmem) için verilmiş. Dua ile duayı, yani dua kendi kendini kaldırmadığından anladım ki, duanın neticesi uhrevîdir (ahirete aittir); kendisi de bir nevi ibadettir ve (insan) hastalık ile aczini anlayıp dergâh-ı İlahiyeye iltica eder.
Onun için otuz senedir şifa duasını ettiğim halde, duam zahirî (açıkça) kabul olmadığından, duayı terketmek kalbime gelmedi. Zira hastalık, duanın vaktidir; şifa, duanın neticesi değil. Belki Cenab-ı Hakîm-i Rahîm şifa verse, fazlından verir." (Hastalar Risalesi, 17. Deva)
Hastalıklar için ilaçları kullanmak hakkında Hz. Üstad şunları söyler:
"Şâfî-i Hakîm-i Zülcelal (şifa verici, hikmet ve büyüklük sahibi Allah), küre-i arz (yeryüzü) olan eczahane-i kübrasında (büyük eczanesinde), her derde bir deva istif etmiş. O devalar ise, dertleri isterler. Her derde bir derman halketmiştir.
Tedavi için ilâçları almak, istimal etmek (kullanmak) meşrudur. Fakat tesiri ve şifayı, Cenab-ı Hak'tan bilmek gerektir. Dermanı o verdiği gibi, şifayı da o veriyor.
Hâzık mütedeyyin hekimlerin (mâhir ve dindar doktorların) tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilâçtır. Çünki ekser (çoğu) hastalıklar sû'-i istimalâttan (yapılan yanlışlardan), perhizsizlikten ve israftan ve hatiattan (hatalardan) ve sefahetten (haramlara girmekten) ve dikkatsizlikten geliyor.
Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesayada (tavsiyelerde) bulunur. Sû'-i istimalâttan, israfattan men'eder, teselli verir. Hasta o vesaya ve o teselliye itimad edip hastalığı hafifleşir, sıkıntı yerinde bir ferahlık verir." (Hastalar Risalesi, 20. Deva)