Cevşen-i Kebir vahiy midir? Kütüb-ü Sitte'de bu konuyla alakalı hadis-i şerif var mıdır?
Cevşen, Uhud Dağı civarında, Cebrail (as) tarafından Peygamberimize (sav) vahiy olarak indirilmiştir. Bu bilgi, Üstad Bediüzzaman’ın emriyle neşredilen piyasadaki Cevşenlerin başındaki rivayette vardır. Bu rivayet, başta Hz. Ali, oğlu Hz. Hüseyin’e, o da oğlu İmam Zeynelâbidin’e rivayet etmesiyle kayıtlara geçmiştir.
Kaynak olarak Kütüb-ü Sitte’de geçmez. Fakat İslam dünyasında Kütüb-ü Sitte en muteber kaynaklar olmakla beraber, güvenilir tek kaynak bunlar demek değildir. Böyle bir bakış, onların dışında yazılan pek çok mübarek kaynaklara hakaret sayılır.
Biz, Müslümanlar olarak bakışımız; bir rivayeti, İslam âlimlerinden tanınmış bilinen mübarek zatların kabul edip etmedikleri olmalıdır. Bu cihetle Osmanlı’nın meşhur evliya ve alimlerinden olan Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî Hazretleri’nin bunu Mecmuatü’l Ahzab kitabına alması bizler için önemli bir kaynaktır. Çünkü o mübarek zat bu kitapta, İslam tarihi boyunca meşhur olmuş en muteber dua ve zikirleri toplamış ve bu kitabı çok şöhret bularak rağbet görmüştür.
Yakın zamanda ise Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Cevşen üzerinde çok durmuş, kendine vird edindiği gibi, bütün talebelerine de tavsiye etmiştir. Günümüzde Cevşen’in yaygınlaşmasında Üstad’ın büyük katkısı vardır.
Aslında Cevşen’in sağlam olarak peygamberimizden (sav) geldiğine en büyük delil, içinde zikredilen Allah’ın isimlerinin ve Cenab-ı Allah hakkındaki marifetlerin mükemmelliğidir. Üstad, Cevşen gibi bir dua kitabının mislinin olmadığını ve bu cihetle peygamberimizin (sav) hakkaniyetine bir delil olduğunu şöyle anlatır:
“Hem binler dua ve münâcâtlarından Cevşenül-Kebîr ile, öyle bir mârifet-i rabbaniye ile, öyle bir derecede Rabbini tavsif ediyor (vasıflandırıyor) ki; o zamandan beri gelen ehl-i mârifet ve ehl-i velâyet, telâhuk-u efkâr (fikirlerin birbirine eklenmesi) ile beraber, ne o mertebe-i mârifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki; duada dahi onun misli yoktur.” (7. Şua)
Üstad Cevşen’in vahiy olduğuna da şöyle temas eder:
“Binbir esma-i İlahiyeye sarihan (açıkça) ve işareten bakan ve bir cihette Kur'andan çıkan bir hârika münacat olan ve marifetullahta terakki eden bütün âriflerin münacatlarının fevkinde (üzerinde) bulunan ve bir gazvede "Zırhı çıkar, onun yerine bu Cevşen'i oku" diye Cebrail vahiy getiren "Cevşen-ül Kebir" münacatı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler, Muhammed'in (A.S.M.) risaletine ve hakkaniyetine şehadet ettiği gibi…”
Cevşen’in sahihliğine işaret eden manevî deliller de vardır. Üstad Bediüzzaman Cevşen’i mana âleminde geçmiş büyük imamlardam üveysî olarak ders aldığını şöyle anlatır:
“İmam-ı Gazalî, Zeynelâbidîn (R.A.) -hususan Cevşen-ül Kebir münacatını bu iki imamdan ders almışım…” (Emirdağ Lahikası)
Diğer bir manevî delil ise, Cevşen’in Allah’ın izniyle bin çeşit faydası olmasıdır. Üstad Hz. hem bu faydasından, hem de kendisinin Cevşen okumakla verilen zehrin tesiriyle ölümden kurtuluşuna şöyle işaret eder:
“Meselâ yüz hasiyeti (özelliği) ve faidesi bulunan Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendî'yi veya bin hasiyeti bulunan Cevşen-ül Kebir'i…” (17. Lem’a)
“Kardeşlerim! Merak etmeyiniz, Cevşen ve Evrad-ı Bahaiye bu defa dahi o dehşetli zehirin tehlikesine galebe etti; tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.”
Cenab-ı Allah Kur’an’da “Ey iman edenler Allah’ı çokça zikrediniz” (Ahzab, 41) buyuruyor. Allah’ı çokça zikretmek aslında her mümin için hem bir vazife, hem de büyük bir şereftir. Bu büyük şerefi elde etmenin en güzel bir yolu her gün Cevşen’in tamamını, ya da okuyabileceği bir kısmını okuyarak vird edinmektir.