İMAN

01.05.2009

8318

Büyük Günah İşlemenin İmana Etkisi

Büyük günahları işlemek insanı imandan çıkarır mı?

06.05.2009 tarihinde cevaplandı.

Cevap

İslâm düşüncesinde îman ile amel arasındaki ilişki, tarih boyunca tartışılan önemli bir konudur. Özellikle büyük günahların (kebâir) işlenmesi hâlinde kişinin îmanını kaybedip kaybetmeyeceği meselesi farklı mezhepler arasında ihtilaflıdır. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimleri ise bu konuda ittifak etmişlerdir: “Amel îmandan bir cüz değildir.” Yani bir Müslaman büyük günah işlediğinde îmanı yok olmaz; günahkâr olur. Tevbe kapısı ise her zaman açıktır. Samimi bir pişmanlık ve bir daha yapmamaya kesin azimle kul, günahın kirinden temizlenebilir.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimlerine göre îman, kalbin tasdiki ve dilin ikrarıdır. Ameller ise îmanın kemâline taalluk eder; îmanın aslından bir parça değildir. Bu kaide “amel îmandan bir cüz değildir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu anlayışa göre bir Müslüman büyük günah işlediğinde kâfir olmaz, fakat günahkâr (fâsık) olur. Nitekim amel îmanın parçası kabul edilseydi zina eden, içki içen veya faiz yiyen herkesin kâfir sayılması gerekirdi. Hâlbuki İslâm âlimlerinin ittifakıyla bu kimseler dinden çıkmış sayılmaz.

Kur’ân-ı Kerîm bu hakikati şu âyetle ortaya koyar:

De ki: ‘Ey nefisleri aleyhine (günah işlemekle ömürlerini) isrâf eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin! Şüphesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Doğrusu, Ğafûr (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) ancak O’dur.1

Başka bir âyet-i kerîmede Rabbimiz şöyle buyurur:

Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bunun dışında olan (günah)ları ise (kendi lütfundan) dilediği kimse için bağışlar.2

Bu âyet, şirk dışındaki büyük günahların affa konu olabileceğini, dolayısıyla bu günahların kişiyi otomatik olarak küfre sokmadığını açıkça göstermektedir.

Peygamber Efendimiz (asm) de büyük günah işleyen kimsenin îman dairesinden çıkmadığını şu hadisle bildirir:

Zina eden kimse zina ettiği sırada kâmil mü’min olarak zina etmez.3

Hadiste geçen ifade, îmanın tamamen yok olması değil, îman nurunun zayıflaması ve kemâlinin kaybolması anlamına gelir. Aksi hâlde sahabe ve büyük günah işleyen pek çok Müslüman tekfir edilmiş olurdu ki bu, İslâm’ın rahmet ve adalet anlayışıyla bağdaşmaz. Bediüzzaman Hazretleri de konuyla alâkalı olarak şöyle der:

Şu hâlde kebâiri işlemek îmansızlıktan gelmiyor; belki hissin ve hevesin ve vehmin galebesiyle, aklın ve kalbin mağlûbiyetinden ileri gelir.4

Bediüzzaman Hazretlerine göre insan, hazır bir lezzeti ilerideki büyük bir azaba tercih edebilecek bir zaafa sahiptir. Bu zaaf, îmanın inkârını değil; îmanın hükümlerine muhalefeti doğurur.

Sonuç olarak

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e göre büyük günah işlemek insanı îmandan çıkarmaz. Böyle bir kimse kâfir değil, günahkâr bir mü’mindir. Tevbe kapısı açıktır ve samimi bir pişmanlıkla kul, günahın bütün izlerinden arınabilir. Fakat günahların hafife alınması, alışkanlık hâline getirilmesi ve istiğfarın terk edilmesi zamanla kalbi karartarak îman nurunu zayıflatabilir ve kişiyi inkâr tehlikesine sürükleyebilir. Bu sebeple mü’min, günah karşısında korku ile ümit arasında olmalı; ne günahı küçümsemeli ne de Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşmelidir.

Kaynakçalar
  1. Zümer, 39/53

  2. Nisâ, 4/48

  3. Buhârî, Mezâlim, 30; Müslim, Îmân, 100

  4. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.78


Paylaş

Facebook'ta paylaş

Whatsapp'da paylaş

Hesaplarımıza abone olun sorularımızdan ilk siz haberdar olun

Yorumlar (0)

Yorumunuz

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız