"Zira hayat-ı dünyeviyesine lazım olan amel iktidar cihetinde en edna bir serçe kuşuna yetişemez" izah eder misiniz?
İnsanın yaratılışına ve sahip olduğu manevi cihaz ve kabiliyetlerine bakıldığında, insanın ebedi bir hayata namzet olarak yaratıldığı çok net olarak anlaşılacaktır. Eğer insan, aczini, zaafını, fakrını ve kusurunu yani kulluğunu idrak edip imanla, dua ve ibadetle karşılık verirse, o vakit tüm hayvanların kumandanı hükmünde olur. Kendisine verilen yüksek istidat ve manevi cihazlarını ahiret hayatını asıl gaye ederek sarf ettiğinde, Allah’ın yeryüzünde bir halifesi, mukaddes kelâmının bir muhatapı ve Allah’ın şu dünya misafirhanesinde şerefli bir misafiri olur.
Ancak insan dünya hayatını maksat edinip sadece maddi rızkı ve nefsanî istekleri için çabalasa, o zaman dünya nimetlerinden serçe kuşu kadar bile lezzet alamaz. Zira insandaki akıl, hem geçmiş zamanın elem ve sıkıntılarını hem de gelecek zamanın endişe ve korkularını hazır zamana taşıyarak insana hakiki bir lezzet aldırmaz. Lezzetten yüz kat elemlerle insanın huzurunu kaçırır.
İnsanın zıddına Serçe kuşunun aklı olmadığından, ne geçmişle ne de gelecekle hiç bir alakası yoktur. Yaşadığı hazır zamandan hatta bulunduğu andan tam bir lezzet alır. O andan öncesi ve sonrası o hayvan için yoktur. Kurban edilmeye götürülen bir Koyunun önündeki yemden tam bir lezzet alması tam da bu sırdandır. Bu hal, sadece Dünya için yaratılan hayvanlara Rabbimizin bir ihsanıdır. ‘’Zîrâ hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde, en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez.’’ Cümlesinde ‘serçe kuşuna yetişemez’ derken kastedilen bir mana budur.
Diğer bir mana ise; insan ve hayvanların dünyaya gelişlerindeki farklılığa baktığımızda, bütün hayvan nev’lerinin, hayatları için gerekli tüm bilgileri sanki başka bir âlemde eğitim görüp gelmiş gibi kusursuz bildikleri ve tatbik ettikleri görülür. Yani onlara vazifeleri ilham olunuyor. Balıkların hemen yüzmeleri, arıların bal yapmaları, Ördeklerin yüzmeleri, Kelebeklerin uçmaları gibi tüm hayvanlar hangi vazife ile dünyaya gönderilmişlerse vazifelerini kusursuz olarak yaptıkları görülür.
Hayvanlar öyle üstün özelliklerle donatılmışlardır ki; insan onların gördüğü işleri yapmaktan acizdir. Evet insan, Sinek gibi uçamaz, Kartal gibi göremez, Çıta gibi koşamaz, At gibi yük taşıyamaz, Arı gibi bal Tavuk gibi yumurta yapamaz. Hiçbir hayvana madde ve iktidar cihetinde yetişemez. Evet, 13-15 cm uzunluğunda, 20-25 gr ağırlığında bir Serçe kuşu; yumurtasından çıktıktan kısa süre sonra uçabilir, soğuk kış günlerinde rızkını bulabilir, saatte onlarca kez çiftleşebilir, senede 3-4 kez yavru çıkarıp bakabilir, kendi evini yapabilir, vb. Bu noktada hayvanların, maddi cihazlar ve dünya lezzetleri bakımından insandan yüzlerce kat üstün oldukları anlaşılmış oluyor.
Hayvana karşılık insanın Dünyaya gönderiliş tarzına baktığımızda ise, insanın hayat kanunlarına ve şartlarına tamamen yabancı ve cahil olduğunu görürüz. İnsan, hayatı boyunca öğrenmeye muhtaçtır. Hemen doğar doğmaz yürüyemez ve konuşamaz, kendini savunamaz, belli bir yaşa kadar iyiyi kötüyü ayırt edemez, büyümeden rızkını temin edemez, vb. Bu da gösteriyor ki dünyada ihtiyaçlarını karşılama noktasında insan, Serçe kuşuna dahi yetişemez.
Demek insana ihsan edilen benzersiz kabiliyetler ve sayısız maddi ve manevi cihazlar; daimi olan ahiret hayatını kazanması ve Rabbine güzel bir kul olması için verilmiştir. Vazifesi ise; iman, ilim, dua, tefekkür ve ibadetle manen tekâmül (olgunlaşmak) etmektir. Âcizliğini ve fakirliğini anlayıp sonsuz kudret ve rahmet sahibi Rabbine sığınarak Yüce Allah’ın isim ve sıfatlarına güzel bir ayna olmaktır. Böylelikle kıymettar sermayesini yerli yerinde sarf ederek ebedi saadete layık has bir kul olmaktır. Aksi halde Serçe kuşundan yüz derece aşağı bir mertebeye düşeceği kaçınılmazdır.
Risale-i Nur’da bu mesele ile alakalı pek çok izahlar mevcuttur. Bazılarını birer cümleyle de olsa adres göstermek adına bildirmek isteriz. Şöyle ki:
‘’Hem insan ibâdet için halk olunduğunu, fıtratı ve cihâzât-ı ma‘neviyesi gösteriyor. Zîrâ hayat-ı dünyeviyesine lâzım olan amel ve iktidar cihetinde, en ednâ bir serçe kuşuna yetişmez. Fakat hayat-ı ma‘neviye ve uhreviyesine lâzım olan ilim ve iftikār (fakirliğini gösterme) ile tazarru‘ (yalvarma) ve ibâdet cihetinde, hayvanâtın sultanı ve kumandanı hükmündedir. Demek ey nefsim! Eğer hayat-ı dünyeviyeyi gaye-i maksad yapsan ve ona dâim çalışsan, en ednâ bir serçe kuşunun bir neferi hükmünde olursun. Eğer hayat-ı uhreviyeyi gaye-i maksad yapsan ve şu hayatı dahi ona vesîle ve mezra (tarla) etsen ve ona göre çalışsan, o vakit hayvanâtın büyük bir kumandanı hükmünde ve şu dünyada Cenâb-ı Hakk’ın nazlı ve niyâzdâr (yalvaran) bir abdi (kul), mükerrem (değerli) ve muhterem bir misafiri olursun. İşte sana iki yol. İstediğini intihâb (seçme) edebilirsin. Hidâyet ve tevfîki Erhamürrâhimîn’den iste.’’ (Sözler, 10)
‘’Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun! Sen isti‘dâd cihetiyle bütün hayvanâtın fevkınde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levâzımâtını (lüzumlu şeyler) tedârikte iktidar cihetiyle bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazîfe-i asliyen, hayvan gibi çabalamak değil, belki hakîkî bir insan gibi, hakîkî bir hayat-ı dâime (ahiret hayatı) için sa‘y etmektir (çalışmaktır).’’ (Sözler, 95)
Demek ahsen-i takvim (en güzel kıvam ve biçim) sûretinde yaratılan insan, hayat-ı dünyeviyeye hasr-ı fikir etse, yüz derece sermayece hayvandan yüksek olduğu halde, yüz derece serçe kuşu gibi bir hayvandan aşağı düşer. (Sözler, 116)
Ve sermayece ve cihâzâtça (cihazlar cihetiyle) serçe kuşundan, meselâ yirmi derece ziyâde iken; ve bu kâinâtın ve zîhayatın en mühim yükseği ve ehemmiyetli mahlûku olan insan, saadet-i hayat cihetinde yirmi derece serçe kuşundan aşağı düşüp en bedbaht ve en zelîl bir bîçâre olacak. (Lem’alar, 393)
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/insanin-ahsen-i-takvim-uzere-yaratilmasinin-anlami
https://risale.online/soru-cevap/farkli-istidatta-yaratilis
https://risale.online/soru-cevap/yaratilis-sirri