Soru

Üstadın Adaveti

"Ben kendim, belki yüz def‘adan fazla tecrübe etmişim ki; bir mü’min kardeşe adâvetim vaktinde, o adâvetten öyle bir azab çekiyordum ki, şübhe bırakmıyordu, bu seyyieme muaccel bir cezâdır, çektiriliyor."  (28.lema sayfa 308) 

1) Üstadımızın adavet etmesini nasıl anlamalıyız? Adavet ettiğini söylemeside de bir fazilettir ama dini emirlere en yüksek hassasiyeti gösteren ve herşeyini feda eden birisi olarak şahitlik ettiğimiz üstadımızın adavet etmesini nasıl anlamalıyız?

2) Adavet ettiği kişi kimdir?

Tarih: 27.10.2021 15:16:01
Okunma: 510

Cevap

1- Burada dikkat edilirse "adavetim vaktinde" diye geçiyor. Yani bu durum daha düşünce ve his boyutunda olup henüz amele ve fiile dökülmemiştir. Bir Müslümanın içinden geçenlerden sorumlu tutulmayacağı şu ayet-i kerime ile müjdelenmiştir: 

"Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açığa çıkarsanız da, gizleseniz de, Allah onunla sizi hesaba çekecektir. Şüphesiz ki O, dilediğini bağışlar dilediğine azap eder. Allah her şeye kadirdir." (Bakara,284)

Bu ayet Resulullah’ın (sav) ashabına ağır geldi ve Resulullah’ın (sav) yanına gidip diz çökerek:

"Ey Allah'ın Resulü! Namaz, oruç, cihad ve sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle sorumlu tutulduk. Elimizden geleni yaptık. Şimdi bu ayet indi. Bu ayet çok ağırdır. Bizim gücümüz içimizden geçene hükmetmeye yetmez (düşüncemize gelen duyguları nasıl durduralım?)

Bunun üzerine Resulullah şöyle cevap verdi:

Sizler daha önceki ehl-i kitabın dediği gibi (yani İsrailoğulları'nın Hz. Musa'ya dedikleri gibi) "işittik ve isyan ettik" mi demek istiyorsunuz. Böyle demeyin. Şöyle deyin: "İşittik ve itaat ettik. Senin affını dileriz. Dönüş sanadır, deyin."

Bunun üzerine sahabe 'İşittik ve itaat ettik' dediler. Sahabe bu ayete alıştıktan sonra "Allah'ın, kulu ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutar." (Bakara, 286) ayeti indi ve bu ağır hüküm hafifletildi." (Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Ed-Dürrü'l-Mensur, Celaladdin es-Suyuti, Ocak Yay. c. 3, s.356-357)

Bu durum bir hadis-i şerif ile de şöyle müjdelenmiştir: “Allah Teâlâ, içlerinden geçen fena şeylerle amel etmedikçe veya onu konuşmadıkça, o şey yüzünden ümmetimi hesaba çekmeyecektir.” (Buhârî, Talak, 11)

Üstadımız da bir beşer olması münasebetiyle herhangi bir kimseye kızmış ve adavet hissetmiş olabilir ve bu hissini kendisi bir seyyie olarak ifade etmiştir. Fakat bu hissinin yanlış olduğunu anlayıp o yanlış düşünceye galip gelip herhangi bir fiilde bulunmamamıştır. 

Ayrıca; çirkin düşünceler ve sözler kalbimizin malı değildir. Kalbimizin malı olmadığına en büyük delil o fikirler aklımıza geldiğinde rahatsızlık duymamızdır. Eğer kalbimizin kabul ettiği fikirler olsaydı onları düşünmekten dolayı rahatsızlık duymayacak belki o fikirleri düşünmekten hoşlanacak ve o fikirleri savunacaktık. Üstadımızın kalbi de İslamiyete ait güzel ahlak ile o kadar donanmış ki, böyle bir düşünce aklına gelir gelmez ruhunun çok daraldığını ifade etmiştir.

Bir düstur: Büyüklerin bu tarz ifadelerini edeple onlara uygun halle düşünmek ve öyle değerlendirmek gerekir. Onlara has bir makamla nefislerini terbiye etmek için kullandıkları bir kısım tabirler de olabilir. 

2- Bu bahiste adavet hissedilen kişinin kim olduğunu bilemiyoruz. Üstadımızın açık olarak isim zikretmediği yerlerde bizim bu isimleri araştırmamız, bu kimseyi tespit etmeye çalışmamızın çok uygun olmadığı kanaatindeyiz. 

 


Yorum Yap

Yorumlar