- İhlas risalesinde “ istemeyen bir arkadaşınızla yaptırması. Üstad hazretleri burada ne kast ediyor anlayamadım. İstemeyen derken nefsimiz istemediği bir arkadaşı mı kast ediyor, Anlatmak istemeyen bir arkadaşı mı kast ediyor yoksa başkaca bir şey mi? Ayrıca kimi kast ediyorsa neden istemediği mühim değil midir acaba. Belki kendisini yetersiz görüyordur. Bu durumda ne yapmak gerekir?
İhlas; her yapılan işte sadece ve sadece Allah’ın rızasını esas maksat yapmak ve her daim Allah’ın rızasını gözetmek demektir.
Bediüzzaman Hazretleri İhlas Risalesinde, ihlasın detaylı bir tanımlamasını yapıp ısrarla ihlası kazanmanın ve muhafaza etmenin ehemmiyetinden bahseder. Nuranî düsturlarla ihlasın önemini ortaya koyarak ihlası kazandıran en tesirli sebepleri ve son olarak da ihlası kıran manileri muhteşem temsillerle izah eder.
İhlası kıracak sinsi sebeplerden yılandan ve akrepten sakınıldığı gibi sakınılması gerektiğini ifade eden Hz. Üstad; nefis ve şeytanın Kur’ân hizmetkârlarıyla çokça uğraştıklarını söyleyerek azami ihtiyat çağrısı yapar.
Bazen nefsî ve hissî küçücük bir hareketle veya sözle ihlasın zedelenebileceği hakikatini üstüne basa basa ifade eder.
Evet, her insanda benlik duygusu az çok vardır ve şeytan bu damarı çok işlettirir. Öyle ki sevap kazanayım düşüncesiyle hayırlı bir hizmetle bile insanı tuzağa düşürerek ihlası kırdırabilir. Bu noktadan dahi çok dikkatli olunması gerektiğini Hz. Üstad şöyle ifade eder:
‘’Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercîh ediniz. Hatta en latîf ve güzel bir hakîkat-i îmâniyeyi muhtaç bir mü’-mine bildirmek ki; en ma‘sûmâne, zararsız bir menfaattir. Mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer “Ben sevab kazanayım, bu güzel mes’eleyi ben söyleyeyim” arzunuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur. Fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.’’ (Lemalar, 169)
Buradan anladığımız hakikat şudur: Mesela Müslüman bir kardeşimiz imana dair bir müşkilini bize arz ediyor. Veya Kur’an öğrenmek istediğini söylüyor. Ya da bizden bir hususta yardım istiyor. Evet, sorduğu sualin cevabını biz çok iyi biliyor olabiliriz. Çok güzel bir şekilde Kur’ân da öğretebiliriz, bu yetkinliğe sahibizdir. Ancak nefis hemen başını kaldırıp diyecektir: ‘’Sen çok bilgilisin. Bu sorunun cevabını hatta daha fazlasını biliyorsun. Kur’ân’ı da senden daha güzel kim öğretebilir? Bak, senden yardım istiyor!’’ gibi masum düşüncelerle sevap kazanayım derken kişiyi gurura, kendini beğenmişliğe ve hodgâmlığa sevk eder, ihlası kırdırır.
İnsanların imanlarına katkıda bulunmak elbette hayırlı, masum ve zararsız bir menfaattir. Neticesinde de çok büyük ecir ve sevaplar vardır. Ancak ‘nefse itimat edilmez’ esasıyla nefisten gelebilecek sinsi düşüncelere kapılmamak ve tuzağa düşmemek adına Hz. Üstad bizlere harika bir usul tavsiye etmektedir. ‘’Mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaşla yaptırması hoşunuza gitsin.’’ der.
Hz. Üstad, o anda yanımızda olan ve ilmî birikimi olsun olmasın istemeyen bir arkadaşımıza samimâne bir teklifte bulunmamızı tavsiye ediyor. Mesela, bir dostumuz geldi ve bize dedi ki: ‘’Meleklerin varlığını nasıl izah ve ispat edeceğiz? Bana bu konuda yardımcı olur musun?’’ dedi. Ben de bu meseleyi detaylı bildiğim halde önce yanımda bulunan arkadaşıma desem ki; ‘Ahmet kardeşim! İstersen sen yardımcı ol kardeşimize, sen izah ediver!’ Esasında Ahmet’in böyle bir niyeti yok. Belki bu konuda yeterli malumatı da yok. Fakat benim istemeyen bu arkadaşıma samimi teklifimle çok hayırlar elde edip büyük zararlardan kurtulmam söz konusudur. Öyleyse nedir bu kârlar ve hayırlar diyecek olursak;
Elbette kardeşimizin nefsini kendi nefsimize tercih edip istemediği halde hayırda ve hizmette O’na öncelik vermemizde daha başka hayırlı güzel hikmetler de vardır.
Buradan özetle anladığımız şudur ki; sevap niyetiyle dahi olsa nefsimizi bencilliğe sevk edecek, bizi tuzağa düşürecek manevi tehlikelere karşı her daim uyanık olmalı, amelin ruhu olan ihlası ve ihlas düsturlarını hassasiyetle muhafaza etmeliyiz. Her hususta (dünyevî ve uhrevî menfaat cihetiyle) kendi nefsimizi değil kardeşlerimizin nefislerini tercih etmeli, onların şerefleriyle ve hizmetleriyle iftihar etmeliyiz. Hayırda yardımlaşmalıyız. Hz. Yusuf (as) gibi biz de nefs-i emmârenin şerlerinden her daim merhametli Rabbimize sığınmalıyız. Ve ne olursa olsun, asla nefs-i emmâreye itimat etmemeliyiz. İhlası kazanmak ve muhafaza etmek adına çok çaba sarf etmeliyiz.
Ayrıca bakınız.