Soru

"Pederâne ve mürşidâne mesleklerdeki gıbtakârâne hırs-ı sevâb ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücûda geldiğine delil, ehl-i tarîkatin o kadar mühim ve azîm kemâlâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekābetin verdiği vahîm neticelerdir ki, onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid‘a rüzgârlarına karşı dayanamıyorlar."

21. Lema İhlas Risalesinde geçen bu kısmı izah eder misiniz? Burada geçen bid'a kuvvetine karşı dayanamıyorlar ne demektir?

Tarih: 28.01.2025 01:04:06

Cevap

“Pederâne ve mürşidâne mesleklerdeki gıbtakârâne hırs-ı sevâb ve ulüvv-ü himmet cihetiyle çok zararlı ve hatarlı neticeler vücûda geldiğine delil, ehl-i tarîkatin o kadar mühim ve azîm kemâlâtları ve menfaatleri içindeki ihtilâfâtın ve rekābetin verdiği vahîm neticelerdir ki, onların o azîm, kudsî kuvvetleri bid‘a rüzgârlarına karşı dayanamıyorlar.”[1]

Tarikatların elbette hepsinde değil ama bir kısmında, daha fazla gayret edip sevap kazanmak için insanlar birbirleriyle yarış haline girebiliyorlar. Hatta bu durum tarikatta bir makama gelmek, insanların teveccühünü kazanıp dikkat çekmek gibi, nefsin ve enaniyetin hoşuna giden seviyelere de gelebiliyor. Başlangıçta, daha fazla sevap kazanmak için başlayan ve güzel gibi görünen bu rekabet, aslında nefsin bir oyunudur. Bu rekabet daha da ilerlediğinde, tarikatın başı olma makamına, kabiliyeti olan herkes namzed olabilir. Bu durum da maalesef bazı ihtilafların çıkmasına ve tarikatlarda bazı bölünmelere sebebiyet verebiliyor. Bu tarz bölünmelerde ayrılan kollar, ana koldan sürekli uzaklaştıkları için, Kur’ân ve Sünnette olmayan bazı yanlış uygulamalara girebiliyor.

Yani aslında tarikatların aslî halinde bid’alar bulunmamaktadır. Fakat zaman içinde bazı tarikatlarda bid’aların başlama sebebi, ana koldan ayrılan bu yapılardır. Bu yapıların ortaya çıkma sebebi de, rekabete dayanan ihtilaflardır.

İşte bu müthiş hastalığa karşı Bediüzzaman Hazretlerinin bulduğu reçete, şeyhlik makamını kaldırmak olmuştur. Şeyh-Mürid ilişkisi yerine “Kardeşlik” bağlarını oluşturmuştur. “Şahıs” yerine “Şahs-ı Manevi” kavramını ortaya koymuştur. Hizmet-i İmaniye ve Kur’âniye içindeki kardeşler, manevi makamlar noktasında dahi birbirlerinin nefislerini kendilerine tercih ederler. Bir kardeşin kazandığı bir makam, bütün kardeşlere ait olur ve herkes bununla iftihar eder. Bütün kardeşlerin yaptığı hizmetler neticesinde meydana gelen büyük, manevi bir şerefi, şahsî ve cüz’î bir şerefe tercih ederler.

“Evet, bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’ânîden (Kur’ân’ın tatlı ırmağından) süzülen tatlı bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev‘indeki şahsiyetini ve enâniyetini (benliğini), o havuz içine atıp eritendir.”[2]


[1] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2007, s.174

[2] Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Altınbaşak Neşriyat, İstanbul 2007, s.173


Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar