Soru

Müslüman Olmayanlar Şehid Olur mu?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Kastamonu Lahikası adlı eserinde, İkinci Dünya Savaşı sırasında suçsuz yere öldürülen Hristiyan siviller için "şehid hükmündedirler" diyor. Ehli Sünnet inancına göre şehid sayılmak için müslüman olmak şart değil mi? Bu mevzuyu açıklar mısınız?

Tarih: 22.09.2011 14:45:47
Okunma: 9689

Cevap

Ehl-i sünnete göre şehit olmak için müslüman olmak şarttır. Zaten Üstad da onlar şehiddir demiyor. Şehid hükmündedir diyor. İkisi arasında çok fark var.

Mesela, "insanlar metabolizma itibariyle konuşan bir hayvan hükmündedir" demekle, "insanlar hayvandır" demek arasında büyük fark vardır. Birinci cümleyi söyleyen bir insana "sen insanlara hayvan mı diyorsun?" diyemeyiz. Demek ki, yalnız bazı cihetlerle yapılan bir benzetme her cihette benzetmek olarak anlaşılamaz.

2. Dünya savaşı döneminde Avrupa'da fetret devri şartlarının görünmesi sebebiyle, savaşta zulmen öldürülmüş siviller için Üstad, ahiretlerini kurtarırlar diyor.

Benzettiği nokta ise, sadece şehidler gibi savaşta mazlumen ölmüş olmalarıyla bu sebeble ahiretlerini kurtarmış olmalarıdır. Yoksa şehidlerin yüksek manevi makamını kazanırlar demiyor.

Kazandıkları şey, "şehitlik makamı" ve "şehidlik sevabı" olmamakla beraber, o kâfire göre bir nevi şehitlik sayılır; çünkü cehennemden kurtulup manevi mükafatlar kazanıyor.

Bediüzzaman Hazretleri'nin ilgili mektubdaki kendi ifadeleri ise özetle şöyledir:

"Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nisbeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye, masumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.

1- ...vefat eden ve perişan olanlar eğer onbeş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehid hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

2- Onbeşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır.

Çünki âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî'ye (A.S.M.) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa'nın (A.S.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub Hristiyanların mazlumları çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir.

3- Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaîfler, müstebid büyük zalimlerin cebr ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet, onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalaletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikattan haber aldım. Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem-i şefkatten teselli buldum.

4- Eğer o felâketi gören zalimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.

5- Eğer o felâketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar (sağlıkçılar gibi...) ve istirahat-ı beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi  muhafaza (dini mukaddesatı ve insan haklarını korumak) için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki; o musibeti onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir." (Kastamonu Lahikası, sh. 111)

Ayrıca şu cevabı da okuyabilirsiniz.


Yorum Yap

Yorumlar