Rumuzat-ı Semaniye hakkında kısaca bilgi verir misiniz? Neden külliyatta değil, neden yayınlanmıyor?
Rumuzât-ı Semaniye Risalesi, Yirmi Dokuzuncu Mektup'un sekizinci kısmı olup sekiz remizdir. "Şu remizlerin esası, İlm-i Cifr'in mühim bir düsturu ve ulûm-u hafiyenin mühim bir anahtarı ve bir kısım esrar-ı gaybiye-i Kur'ânîyenin mühim bir miftahı olan tevafuktur." Yani, bu Rumuzât-ı Semaniye Risalesindeki remizlerin esası, kısaca tevafuktur. Tevafuk ise cifir ilminin önemli bir düsturu, gizli ilimler ile Kur'ân'ın bir kısım gaybî sırlarının önemli bir anahtarıdır.
Birbirine denk gelme, latîfâne bir âhenkle uyum içinde olma anlamına gelen tevafuk, "İlm-i Cifr'in anahtarlarından mühim bir anahtardır."[1]
Bu risalenin telif sebebi "Kur'ân'ın (Türkçe) tercümesi Kur'ân yerinde camilerde okutmakla olan dehşetli su-i kasdına karşı bir nevi mukabeledir."
Bu risalenin telifi ile alakalı, risalenin başında şu sual ve cevaba yer verilmiştir:
Sual: En mühim hakaik-i Kur’âniye ve imaniye ile meşgul olduğun halde neden onu bırakıp en ziyade manadan uzak olan huruf-u hecaiyenin adetlerinden, tevafuklarından hahsediyorsun.
El-cevap: Çünkü bu meşum zamanda Kur’ânın bir temel taşı olan hurufuna hücum ediliyor ve onların tebdiline çalışılıyor.
Yine bu risaleden Mektubât eserinde şöyle bahsedilmektedir:
“Süver-i Kur’âniyenin başlarında olan mukattaât-ı hurûf, gayet ma‘nîdâr ve esrârlı bir şifre-i İlâhî olduğu gibi; Fâtiha hurûfu, belki Kur’ân’ın umum hurûfâtı, kudsî ve ayrı ayrı mütenevvi‘ binler İlâhî şifreler olduğunu, Rumûzât-ı Semâniye’ye dikkat edenler his ederler. Ve bilhassa Fâtiha-i Şerîfe’nin hurûfu, daha zâhir ve nûrânî bir şifre-i İlâhî olduğunu, ehl-i keşif görmüşler. Ve emâreleri de vardır.”[2]
Rumuzât-ı Semaniye Risalesinin niçin müstakil basıldığı mevzusuna gelince:
Rumuzât-ı Semaniye Risalesinin Osmanlıca matbu nüshası henüz basılmamış olup Osmanlıca el yazısı nüshası mevcuttur.
Rumuzât-ı Semaniye Risalesinin doğrudan külliyata dâhil edilmeyip müstakil neşredilmesinin birçok hikmeti olabilir. Mesela:
1- Hazreti Üstad 5. Şua' gibi bu Risaleyi de bazı hikmetlerine binaen bir derece mahrem tutmuştur. İman hakikatleri gibi bütün toplumun okuyup istifade edebileceği bir risale olmadığı için umum Külliyat içine dâhil etmeyip müstakil basılmasını arzu etmişlerdir. Herkesin okuması yerine, meraklısı ve ihtiyacı olanların okuması hedeflenmiştir.
Bu husus Üstad Bediüzzaman Hazretleri tarafından, Kastamonu Lahikası 143. Sayfada şu şekilde izah edilmiştir:
(Kardeşlerim! Bugünlerde Rumûzât-ı Semâniye’ye âit iki risâleyi ehemmiyetli talebelere, bir yere gönderdim. Yol kapandı, gitmedi. O iki risâleyi tekrar dikkatle mütâlaa ettim. Fikren dedim ki: “Bu zevkli, güzel, meraklı, şirin bir maksada giden bu tevâfuklu yolda ne için sevk edilmeden perde indi, başka yolda sevk edildik, çalıştırıldık?”
Birden ihtâr edildi ki: “O gaybî esrârı açacak olan meslekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umûmî ihtiyaca medâr ve herkes bu zamanda ona şiddetle muhtaç ve İslâmiyet’in temel taşları olan hakāik-i îmâniye hazinesine hizmet etmeye ve istifâdeye zarar gelecekti. En büyük ve en yüksek maksad olan hakāik-i îmâniyeyi, ikinci derecede bırakacaktı. Onun için idi.”)
2- Kur'ân harfleri ve tevafukât üzerinden Kur'ân'ın i'cazı ve mucizevî özelliklerinin nazma ait kısmını ortaya koymakla beraber Batınîlik, Hurufilik gibi bâtıl fikir akımlarıyla karıştırılmaması için umumun istifadesine sunulan Külliyat'ın içine dâhil edilmemiştir.
[1] Said Nursi, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2021, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, s. 159.
[2] Said Nursi, Hayrat Neşriyat, İstanbul 2020, Mektubat-1, s. 212.