Asay-ı Musa yedinci meselede şöyle bir ifade var: "ve kâinât şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, vâridât ve sarfiyâtına ve zer‘ ve ekilmesine nezârete me’mur ve yüzer fenlerle ve binler san‘atlarla techîz edilmiş en gürültülü ve mes’ûliyetli nâzırı;" buradaki gürültüden kasıt nedir?
Bahse konu olan yer şöyledir:
Hem madem gözümüzle görüyoruz ve aklımızla anlıyoruz ki, insan, şu kâinât ağacının en son ve en cem‘iyetli meyvesi; ve hakîkat-i Muhammediye (asm) cihetiyle çekirdek-i aslîsi; ve kâinât Kur’ân’ının âyet-i kübrâsı; ve İsm-i A‘zam’ı taşıyan Âyetü’l-Kürsî’si; ve kâinât sarayının en mükerrem misafiri; ve o saraydaki sâir sekenelerde tasarrufa me’zun en fa‘âl me’muru; ve kâinât şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, vâridât ve sarfiyâtına ve zer‘ ve ekilmesine nezârete me’mur ve yüzer fenlerle ve binler san‘atlarla techîz edilmiş en gürültülü ve mes’ûliyetli nâzırı; ve kâinât ülkesinin arz memleketinde, Pâdişâh-ı Ezel ve Ebed’in gayet dikkati altında bir müfettişi; ve bir nevi‘ halîfesi; ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı;semâvât ve arz ve dağların kaldırmasından çekindikleri emânet-i kübrâyı omuzuna alan; ve önüne iki acîb yol açılan; yolun birinde zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı; ve çok geniş bir ubûdiyetle mükellef bir abd-i küllîsi; ve Kâinât Sultanının İsm-i A‘zam’ına mazhar ve bütün esmâsına en câmi‘ bir aynası; ve hitâbât-ı Sübhâniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhâtab-ı hâssı; ve kâinâtın zîhayatları içinde en ziyâde ihtiyaçlısı; ve hadsiz fakrıyla ve acziyle beraber, hadsiz maksadları ve arzuları ve nihâyetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bîçâre zîhayatı; ve isti‘dâdca en zengini; ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi; ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde; ve bekāya en ziyâde müştâkı ve muhtacı; ve en çok lâyıkı ve müstehakkı; ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz duâlarla isteyen ve yalvaran; ve bütün dünya lezzetleri ona verilse, onun bekāya karşı arzusunu tatmîn etmeyen; ve ona ihsânlar eden zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu‘cize-i kudret-i Samedâniye ve bir u‘cûbe-i hilkat-ı İlâhiye; ve kâinâtı içine alan ve ebede gitmek üzere yaratıldığına, bütün cihâzât-ı insaniyesi şehâdet eden; (Asâ-yı Mûsâ Yedinci Mes'ele: 28-29)
Sorulan kısım ise koyu renkle belitilmiş olandır.
Burada dikkat edilirse İnsan'ın tanımı yapılmış ve insanın mana cihetiyle ihtiva ettiği durum izah edilmiştir.
İnsan, yeryüzünün halifesi olup kabiliyet ve istidatı çok geniştir. Bu vazife ve kabiliyetiyle yeryüzünde ilim ve fenniyle, teknik ve teknolojisiyle, keşif ve icatlarıyla, ortaya koyduğu işler ve icraatlarıyla, yaptığı bombalar ve tahribatlarıyla zemin mahallesinde en gürültülü nazırı olmuştur.
Mahlukat Cenab'ı Hakk'ın isim ve sıfatlarına belirli ölçülerde mazhar olmuşlardır. Bu mahlukatın içinde en çok ve külli olarak bu isim ve sıfatlara mazhar olan insandır. Bu cihetle insan kainat şehrinin ve zemin memleketinin en görültülü ve mesuliyetli nazırı olarak vasıflandırılmıştır. Cenab'ı Hakk'ın isim ve sıfatlarına mazhar olan mahlukat içerisinde en külli manada mazhar olan insan elbette en cemiyetli ibadet eden mahluk olacaktır. Bu noktada yani çok geniş ve külli ibadete ve duaya mazhar olan insandır. Bu külli mazhariyet, ibadet ve dua cihetindeki diğer varlıklara olan üstünlüğü görültülü olarak belirtilmiştir.