Soru

Hafi Delilden Zahir Delile Çıkmak

"Delilin en parlak ve en geniş dairesini göstermekdir. Yoksa, bir kısım ehl-i tefsirin dedikleri gibi hafî delili bırakıp zâhir delile çıkmak değildir." ifadesinde ne anlatılmak istenmektedir? Tefsirciler bu kısmı nasıl açıklamışlar?

Tarih: 17.02.2020 17:21:29
Okunma: 1607

Cevap

Hâşiye: Hazret-i İbrâhîm Aleyhisselâm’ın Nemrûd’a karşı imâte ve ihyâda güneşin tulû‘ ve gurûbuna intikāli, cüz’î imâte ve ihyâdan küllî imâte ve ihyâya intikāldir ve bir terakkîdir. O delilin en parlak ve en geniş dâiresini göstermektir. Yoksa bir kısım ehl-i tefsîrin dedikleri gibi, hafî delili bırakıp, zâhir delile çıkmak değildir.

Mevcudattaki Vahdet (birlik) hakikatinden anlıyoruz ki, zerreyi yaratanla güneş sistemini yaratan aynı Zattır. Küçücük sineğin  vazifesini bitirenle kocaman gezegenlerin vazifesini bitiren aynı Zattır. Yani bir insanı yaşatan ve öldüren kim ise güneşi de doğdurup batıran O'dur. Hz İbrahim (as)'in "benim Rabbim yaşatan ve öldürendir" delili "Rabbim güneşi doğudan getirendir" deliline göre zayıf ve gizli bir delil değildir ki, İbrahim (as) bu delili bırakıp da güneş delile geçmiş olsun. İki delil de aynı manaya hizmet eden faklı misallerdir. Sadece güneş misali delilin en parlak ve geniş dairesini göstermektedir. 

Bu manayı güzelce ve detaylı bir şekilde  izah ettiği için Tefsir-i Kebir'de geçen yeri buraya alıyoruz:

"Hak Teâlâ'nın, İbrahim: "Allah güneşi doğudan getiriyor. Haydi sen de onu batıdan getir" dedi" beyanına gelince, bil ki, âlimlerin bu makamda uyguladıkları iki yol vardır:

Birinci Yol: Bu, müfessirlerin ekserisinin görüşüdür. Buna göre, İbrahim (a.s.) Nemrûd'un "ben de diriltir ve öldürürüm" diyerek ortaya bir şüphe attı­ğını görünce, bundan daha açık bir delili serdetmeye geçerek, demiştir. Bu görüşte olanlar, istidlal eden kimsenin, bir delilden, kendisinden daha açık olan bir de­lile geçmesinin caiz olduğuna söylemişlerdir. "Nemrûd, "senin Rabbin onu batıdan getirsin, madem!" diyebilirdi" denilirse, biz deriz ki: Buna şu iki bakımdan cevap veririz:

a) Bu münakaşa, Hz. İbrahim'in ateşe atılıp onun içinden sapasağlam çıkmasından sonra meydana gelmiştir. Böylece Nemrûd bu büyük ateşin içerisinde Hz. İbrahim'i korumaya muktedir olan zâtın, güneşi batıdan getirebi­leceğini de anlamıştır.

b) Allahu Teâlâ, nebisi Hz. İbrahim'e bir yardım olsun diye, Nemrud'dan yardımını kesmiş ve böyle soru sormayı ona unutturmuştur.

İkinci Yol: Bu muhakkik ulemânın görüşüdür. Bu görüşe göre, bu, bir de­lilden başka bir delile geçiş değildir. Aksine, her iki yerde de delil aynıdır. O da şudur: Biz, mahlûkatın yaratmaya muktedir olamayacağı bazı şeylerin mey­dana geldiğini görüyoruz. Bundan dolayı, onların yaratılmasını üzerine almış olan bir başka kadir varlığın bulunması mutlaka gerekir ki, bu da Allah-u Teâlâ'dır. Sonra bizim, "Hiçbir mahlûkun yaratmaya muktedir olamayacağı bazı şeylerin meydana geldiğini görüyoruz" şeklindeki iddiamızın misalleri şunlar­dır: Öldürmek, diriltmek, bulutları, gök gürültüsünü ve şimşeği meydana getir­mek ve yıldızlar ile feleklerin hareket etmeleri gibi. Delil getiren bir kimsenin, bir delilden başka bir delile geçmesi caiz değil­dir. Ancak ne var ki, bir sözü açıklamak için misal getirdiğinde, onun o misal­den başka bir misale geçme hakkı vardır. Buna göre Hz. İbrahim'in yapmış olduğu şey, delilin aynı olması babındandır. Ancak ne var ki delili iyice izah etmek için bir misâlden başka bir misâle geçilmiştir. İbrahim (a.s.)'in yaptığı şey, bir delilden başka bir delile geçme babından değildir. Böyle bir izah bi­rinciden daha güzel ve ehl-i tahkîkin sözüne de daha uygundur. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 5/443-444)"


Yorum Yap

Yorumlar