Emirdağ Lahikası'nda geçen; "Evvelki asırlarda meşkük ve şüpheli bırakdırılmış veya rumuzlu veya şümüllü veya mecazi yazdırılmış tefsirlerde alınmış değildir." cümlesinde geçen tefsirler hangi tefsirlerdir? Buna örnek ne gösterebiliriz? Ve Neden bıraktırılmış denmiştir?
Bahsi geçen cümlenin geçtiği paragraf şöyledir;
“Kur’ân-ı Kerim’in ve Hadîs-i Şerîf’in binlerle hakîkatlerini isbât eden Risâle-i Nûr’u, hiçbir dîndâr âlim veya dînsiz bir feylesof bir kelimesini dahi cerh ve nakzedememiştir. Ve tasdîke mecbûr olmuşlardır. Yirmi üç senede tamâmlanan Risâle-i Nûr, Resâilü’n-Nûr, Risâletü’n-Nûr adlı yüz kırk parça eserler, Kur’ân-ı Azîm ve Hadîs-i Şerîf’in evvelki asırlarda meşkûk ve şüpheli bıraktırılmış veya rumuzlu ve şümûllü ve mecâzî yazdırılmış tefsîrlerden alınmış değildir. Menba-ı Kur’ân’dan, hadîsten asrımızda teraşşuh etmiştir. Üstâdım der: “Beyânâtımız Kur’ân-ı Hâkim’in feyzindendir. Nefsi teslîme, kalbi kabule ihzârdan ibârettir. Asıl söz ise Kur’ân’ındır. Zîrâ‘ söz O’dur ve söz Onun’dur” der."[1]
Malumdur ki, tefsir kitapları farklı metotlarla yazılmıştır. Bunlardan bazıları "dirayet" yani belagat, icaz, kelime bilgileri, fıkıh, kelam vs aklın ve ilmin verileriyle kaleme alınmış tefsirlerdir. Bazıları ise Hz. Peygamber'den (sav), sahabeden, tabiinden rivayetler esas alınarak yazılmış "rivayet" tefsirleridir. Bu tarz tefsirlerde fazla yorum ve çıkarım yapılmamıştır. İki tür tefsir kitaplarının da çok istifade edilecek tarafları vardır.
Bu genel tasnifin altında bir de alt tefsir tasnifi bulunmaktadır. Buna göre tefsirlerden bazıları tasavvufi tarafına yoğunlaşmış (örn. Kuşeyri), bazıları Kur’ân’ın Lugavî tarafına yoğunlaşmış (örn. Ferra), bazıları ahkam yönlerine yoğunlaşmış (örn. Cessas), bazıları bilimsel yönlerine yoğunlaşmış (Tantavi), bir kısmı da ictimaî-edebi (örn. M.Abduh) tarafına yoğunlaşmıştır. [2]
Fakat tefsir ilmi bir diğer kullanıyla te’vil ilmi ve dolayısıyla tüm bu eserler ekseriyetle âlimlerin yorumlarından ibarettir. "Şüpheli-meşkuk" ifadeleri ile kastedilen budur. Yani yapılan yorumun isabetli olma ihtimali olduğu gibi isabetsiz olma ihtimali de vardır. Sonuçta bütün bu tefsir eserleri bir insan ürünüdür.
Tefsirlerden bir kısmı ise işarî-tasavvufî dediğimiz türlerdendir. Bu tarz tefsirler de sûfînin kalbine doğduğu kabul edilen işaretlere dayanarak âyetleri yorumlaması; mutasavvıfların bu yöntemle yaptıkları tefsirlerdir.[3] "Mecazi ve rumuzlu" ile kastedilen tefsirler ise bu tür tefsirlere işaret olabilir. “Şümullü” ile kastedilen ise malum büyük cilt sayılarına ulaşan Razi, Kurtubî, Taberî gibi tefsirlerdir.
Mektupta geçen cümle de ise Risale-i Nur’un bu tefsir çeşitlerinden alıntılar yaparak yazılmadığına, doğrudan Kur’ân’ın ve hadislerin manasına yoğunlaşarak asrın ihtiyacına uygun olarak, manevi bir tefsir suretinde yazıldığına temas etmektedir.
“Yazdırıldı/bıraktırıldı” ifadeleri ise malum olduğu üzere bu geçmiş tefsirlerin; Allah’ın izni, iradesi, kuvveti, lütfu ile yazdırıldığına bir telmihtir.
Ayrıca bakınız;
https://risale.online/soru-cevap/risale-i-nur-tefsir-midir
[1] Emirdağ Lahikası, c.1, s.291
[2] İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara Üniversitesi Yay., Ankara 1971, s.285-315
[3] Süleyman Uludağ, DİA, İstanbul 2001, c. 23, s.424-428