Bediüzzaman Hazretleri bu gibi zatlarla ilgili düşüncelerini şöyle açıklar:
İşte felsefenin şu esâsât-ı fâsidesinden ve netâic-i vahîmesindendir ki, İslâm hukemâsından İbn-i Sînâ ve Fârâbî gibi dâhîler, şa‘şaa-i sûriyesine meftun olup, o mesleğe aldanıp, o mesleğe girdiklerinden, âdî bir mü’min derecesini ancak kazanabilmişler. Hatta İmâm-ı Gazâlî gibi bir Huccetü’l-İslâm, onlara o dereceyi de vermemiş. 1
İbn-i Sînâ ve Fârâbî gibi Felsefe'de zirveye çıkmış büyük İslâm düşünürleri, felsefenin göz kamaştırıcı görünüşüne aldanarak bu yolu tercih etmişler ancak bu tercih onları iman bakımından yüksek bir mertebeye taşıyamamıştır. Bediüzzaman Hazretleri bu gibi zatlara sıradan bir Müslüman düşüncesiyle bakarken İmam'ı Gazali onlara sıradan bir Müslüman makamını dahi vermemiştir.
Git gide, zeminin içinde seyahat ettim. Bakıyorum ki, benden evvel o tahtel’arz yolda, çok kimseler gitmişler. Her tarafta boğulup kalmışlar. Onların ayak izlerini görüyordum. Bazılarının bir zaman seslerini işitiyordum, sonra sesleri kesiliyordu. Ey hayâliyle benim seyâhat-i hayâliyeme iştirâk eden arkadaş! O zemin, tabiattır ve felsefe-i tabîiyedir. Tünel ise, ehl-i felsefenin efkârıyla hakîkate yol açmak için açtıkları meslektir. Gördüğüm ayak izleri, Eflâtun ve Aristo (Hâşiye) gibi meşâhîrlerindir. İşittiğim sesler, İbn-i Sînâ ve Fârâbî gibi dâhîlerindir. Evet, İbn-i Sînâ’nın bazı sözlerini, kanunlarını bazı yerlerde görüyordum. Sonra bütün bütün kesiliyordu. Daha ileri gidememiş. Demek boğulmuş. 2
Eflâtun, Aristo, İbn Sînâ ve Fârâbî gibi dehâlar tabiat felsefesi ile belli bir yere kadar ilerleyip bu yolda bir yere kadar iz bırakmış, fakat vahyin ışığı olmadan hakikatin sonuna ulaşamayarak boğulmuşlardır.
Hatta silsile-i felsefenin en mükemmel ferdleri ve o silsilenin dâhîleri olan Eflâtun ve Aristo, İbn-i Sînâ ve Fârâbî gibi adamlar, “İnsaniyetin gayetü’l-gāyâtı teşebbehe bilvâcibtir. Yani Vâcibü’l-Vücûd’a benzemektir” deyip firavunâne bir hüküm vermişler. Ve enâniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak esbâbperest, sanemperest, tabiatperest, nücûmperestgibi çok envâ‘-ı şirktâifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esasında münderic olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubûdiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlar. 3
Klasik felsefenin önde gelenleri Eflâtun, Aristo, İbn Sînâ ve Fârâbî, “İnsanın en yüksek hedefi Allah’a benzemektir” diyerek insan benliğini aşırı yüceltmişlerdir. Böylece insanın yaratılışında bulunan zayıflık, fakirlik ve kusuru göz ardı etmiş; kulluk yolunu kapatıp nefsin firavunlaşmasına zemin hazırlamışlardır. Eşyayı sebeplere bağlama, putlara kudret atfetme, tabiata yaratıcı rolü verme ve yıldızlardan güç bekleme gibi birçok şirk çeşitlerine kapı açmıştır. Tabiata saplanıp kaldıkları için şükrün geniş kapısını bulamamış, tam mânâsıyla tevhide ulaşamamışlardır.
Özetle; İbn-i Sina ve Farabi Müslüman olup İslâm felsefecisi olarak bilinirler. Bununla birlikte batı felsefesinin etkisinde kalmışlardır. Bazı iman hakikatlerinin izahında afaka dalmışlar ve maalesef oradan çıkamamışlardır. Allah'ın sıfatlarında birçok hatalı beyanları olmuştur. Bundan dolayı İmam-ı Gazali Hazretleri onlara kafir demiştir. Bediüzzaman Hazretleri ise onlara, âdi, sıradan bir mü’min derecesini vermektedir.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.226
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.228
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Hayrat Neşriyat, Isparta 2016, s.224

