Mekruh: Delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması istenen şeye mekruh denir. Mekruh, tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh olmak üzere iki kısımdır.
a) Tahrimen Mekruh: Harama yakın olan mekruhtur. Vacip olan bir işi yapmamak tahrimen mekruhtur.
b) Tenzihen Mekruh: Helale yakın olan mekruhtur. Sünnet ve müstehab olan şeyleri yapmamak, mekruhun bu kısmına girer. Tenzihen mekruh olan bir şeyi yapmak azabı gerektirmez, ancak yapılmaması daha iyidir.[1]
Yapılmaması istenenlerde ilk sırada haramlar yer almaktadır. Eğer yasak talebinde kesinlik söz konusu değilse, o zaman haram değil mekruh hükmü sabit olur. Sonuç olarak mekruh, insanların fillerine dair hükümler gruplandırmasında, haram ve helal arasında bir konumda bulunmaktadır. Dolayısıyla haram veya helal oluşu açık olmayan fiiller ve davranışlar da bu kategoride yer almaktadır.[2]
Dinen yapılmaması istenen davranışlar, yasakla ilgili talebin kesinliğine göre tasnif edilmiştir. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır:
Seni şüphelendiren şeyleri bırak, şüphelendirmeyenlere bak.[3]
Yine başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
Helal bellidir; haram da bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını (namus ve haysiyeti) korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse, harama düşer. Bu, tıpkı bir koruluğun etrafında hayvan otlatan çobanın durumuna benzer, sürüsü her an oraya girebilir. Bilin ki her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah'ın koruluğu ise O'nun haramlarıdır.[4]
Bu uyarıları dikkate alan İslam âlimleri, mekruh olarak değerlendirilen fillerden mümkün olduğunca uzak durulması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Hanefi âlimler, çoğunluktan farklı olarak mekruhu “tahrimen” (harama yakın) ve “tenzihen” (helale yalın) kısımlarına ayırıp hükmünü de buna göre belirlemeye çalışmışlardır. Tahrimen mekruhun hükmü, haram bir fiili işleyenin hükmü gibidir, yani böyle bir fiili işleyen cezayı hak eder, bu tür bir fiilden kaçınan sevaba nail olur. Ancak haramdan farklı olarak tahrimen mekruh hükmünü inkâr eden kişi tekfir edilmez (küfre girmekle suçlanmaz).
İki kişi arasında yapılmakta olan bir mal alım satımı pazarlığı daha tamamlanmadan araya girip yeni bir teklif yapmak yahut bir kişinin yaptığı evlenme teklifi daha sonuçlanmadan muhataba evlenme teklifinde bulunmak tahrimen mekruha örnek verilebilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Birinizin diğerinin alışverişi üzerine alışveriş yapmasını yasakladığı gibi, bir adam kardeşinin talip olduğu kadına kendisinden önceki talip vazgeçmedikçe yahut talip ona izin vermedikçe talip olamaz.[5]
Buna göre Allah Rasülü (s.a.v) böyle davranışlardan sakınmayı kesin ve bağlayıcı tarzda istemiştir. Lâkin bu talep, mütevâtir hadis gibi sabitliği kesin olan bir delil ile değil de zanni (kesinlik ifade etmeyen) bir delil olan haber-i vâhidle sabit olduğu için fiil haram değil tahrimen mekruh sayılmıştır. Diğer mezhepler ise yasak talebinin dayandığı delilin kesin olup olmadığına değil talebin kendisinin kesin olup olmadığına baktıkları için bu fiilleri haram kabul etmişlerdir.
Tenzihen Mekruh: Bu tür mekruh, helale yakın olup mendubun karşıtıdır. Tenzihen mekruhu işlemek, herhangi bir cezayı gerektirmese de üstün ve faziletli olan davranış tarzının terkedildiği anlamına gelir; bu sebeple kınamaya konu olabilir. Allah rızası için böyle bir davranışı terkeden kişi sevabı hak eder. Bu tür mekruha camiye veya bir toplantıya gidecek kimsenin çiğ soğan ve sarımsak gibi kokan şeyler yemesi örnek verilebilir. Zira Resül-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuş:
“oğan veya sarımsak yiyen kimse mescidimize yaklaşmasın (veya uzak dursun).[6]
Ayrıca bakınız:
Fıkhi Bazı Terimler/Ef'ali Mükellefin
Farz ve Sünnetin Ehemmiyet Sırası
Bediüzzaman Hazretlerine Göre Sünnetin Kısımları
[1] Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı, İslâm İlmihali, Diyanet İşleri Yayınları, Ankara 2019, s.88
[2]Ferhat Koca, Temel İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2021 c.5, s 437
[3]Nesâi, “Eşribe”, 50
[4]Buhâri, “İmân”, 39; Müslim, “Müsâkât”, 107
[5] Buhâri, “Nikâh”, 46
[6]Ferhat Koca, Temel İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2021 c. 5, s. 438

