Soru

4 Nevi Mizan

"“İsm-i Adl’in cilve-i a‘zamından olan kâinâttaki adâlet-i tâmme, umum eşyânın müvâzenelerini idâre ediyor ve beşere de adâleti emrediyor. Sûre-i Rahmân’da وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهاَ وَوَضَعَ الْم۪يزَانَ [Göğe gelince, onu yükseltti ve mîzânı  koydu] اَلَّا تَتْغَوْا فِي الْم۪يزَانَ [Tâ ki tartıda haddi aşmayın!] وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ [Ve tartmayı adâletle dosdoğru yapın, hem tartıda eksiklik etmeyin!] âyetindeki dört mertebeye, dört nevi‘ mîzâna işâret eden dört def‘a ‘mîzân’ zikretmesi, kâinâtta mîzânın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet hiçbir şeyde isrâf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakîkî zulüm ve mîzansızlık yoktur.” Kaynak (Lem‘alar, 30. Lem‘a, 368)"

Yukarıdaki 4 nevi mizanı açıklar mısınız?

Tarih: 9.11.2022 10:47:23
Okunma: 368

Cevap

 

Evet, ism-i Hakîm’in cilve-i a‘zamından olan hikmet-i âmme-i kâinât, iktisâd ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor, iktisâdı emrediyor. Ve ism-i Adl’incilve-i a‘zamından olan kâinâttaki adâlet-i tâmme, umum eşyânın muvâzenelerini idare ediyor ve beşere de adâleti emrediyor. Sûre-i Rahmân’da;وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَ { اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ { وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِوَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ âyetindeki dört mertebeye ve dört nevi‘ mîzâna işaret eden dört def‘a “mîzân” zikretmesi, kâinâtta mîzânın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakîkî zulüm ve mîzânsızlık yoktur. Ve ism-i Kuddûs’ün cilve-i a‘zamından gelen tanzîf ve nezâfet, bütün kâinâtın mevcûdâtını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakîkî nezâfetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.

Bediüzzaman Üstadımız, yaratılan şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakiki zulüm ve mîzânsızlık olmadığını ifade ettiği bu metinde ayeti kerimedeki mizana işaret eden kısımları delil göstermiştir. Ayet-i kerimede geçen “mizan” kelimelerinin manalarından hareketle, dört çeşit mizan tabirini kullanmıştır. Tefsirlerde  mizan şöyle açıklanmıştır;

Fahreddin Razi Tefsiri;

"Göğe (gelince), onu da Allah yükseltti ve mîzânı (ölçüyü-tartıyı) koydu" (Rahman, 7).

Mizan: "Mîzan´ın konulması", Allah´ın adaletine bir işarettir. Burada şöyle bir İncelik var: Allah Teâlâ önce ilimden başlamış, daha sonra ilim çeşitlerinin en yücesi Kur’an’dan bahsetmiş, sonra da adaletinden bahsederek, adaletini en çok ilgilendiren bir hususa yer vermiştir. O da, mîzan (ölçü-tartı)dır. Bu izaha göre, bu ayetler, tıpkı, "Biz, kitabı ve mizanı indirdik" (Hadid, 25) ayeti gibidir. Cenâb-ı Hak, bu ikisini indirdiğini belirtmiştir. Çünkü insanlar, indirdiği o kitapla amel etsinler ve o kitabın kendilerine emrettiği şeyi mîzan (ölçü) ile yapsınlar diye... Buna göre buradaki, "Kur’an’ı O Rahman öğretti" ayeti ile "Mîzânı koydu "ifadesi tıpkı, "Biz kitabı ve mîzânı indirdik" (Hadid, 25) ayeti gibi olmuş olur.

"Mizanda (tartıda) haksızlık etmeyin diye" (Rahman, 8).

Mizan: Buna göre, ilk "mîzân" kelimesi ile, Allah´ın adaleti; o "mîzânın konulması" ile de, şeriatı (dini) kastedilmiş olur. Binâenaleyh Cenâb-ı Hak sanki, "Allah, adalet vasıtası olan o mîzanda haddi aşmayasınız diye, adaleti şeriat yaptı" demek istemiştir. Bu mana, nakle dayanan manadır.

Diğer bir mana: "Tartmakta haddi aşmayasınız diye, Allah tartı aletini koydu" şeklinde olur. Yahut da bu "mîzân", adalet manasınadır. Adalet de, herkese hakkını vermektir.

Böylece Cenâb-ı Hak sanki: "Allah, hak edenlere haklarını vermeniz hususunda haksızlık etmeyesiniz diye, ölçü-tartı aletini koydu (size verdi)" demek istemiştir. "Mîzân" kelimesinden, "mîsâk"dan "vusûk" (güvenme) "mîrâc´dan da "va´d" manasının kastedilmesi gibi, vezn (ölçüp-tartmak) manası kastedilmiş olması mümkündür. O halde "mîzân" ile tartma aleti de kastedilmiş olabilir.

´Teraziyi adaletle doğrultun ve tartıyı eksik yapmayın diye..." (Rahman, 9).

Mizan: Bu ayet de, "Mîzânda haksızlık etmeyin diye..." ayetinden kastedilenin, "Tartmada haksızlık etmeyin" manası olduğuna delâlet eder. Çünkü "Teraziyi adaletle doğrultun" ifadesi, tıpkı, "Mizanda haksızlık etmeyin" ayetinin bir açıklaması gibidir. Haksızlık, o işi adaletle ifâ etmemektir.

Ayetteki, "Teraziyi adaletle doğrultun" ifadesi hakkında, şu iki izah yapılabilir:

a) Ayetteki, ifadesi, manasına olup, tıpkı "Namazı ikame edin" yani, "Onu ifâ edin" ifadesi gibi olur. Çünkü fiil bazen, harf-i cer ile bazen da, başına getirilen (ziyade edilen) hemze ile müteaddi olur. Nitekim sen, "O onu götürdü" dersin. Yine aynı manada olmak üzere, "Onunki gitti" dersin.

b) ifâdesi, doğrudan doğruya (doğrultan) manasınadır. Nitekim ağaç-dal hakkında, ve "Onu doğrulttum" dersin.[25]

Cenâb-ı Hak daha sonra, "Tartıyı eksik yapmayın..." buyurmuştur ki:

Buradaki "mîzân" kelimesi de, "hem tartılan şeyi, hem de tartmayı noksan yapmayın" demektir. Cenâb-ı Hak bu ifadeyi, her defasında bir başka manaya olmak üzere üç kez kullandı. Binâenaleyh birincisinde, tartı aleti ve o aleti koyma (insanlara verme); ikincisinde, masdar manasına, "mîzânda yani tartmada haddi aşmayın manasına; üçüncüsünde de, ismi mef´ûl manasında, "Mizanı eksik yapmayın, yani ölçülen-tartılan şeyi eksik yapmayın" manasında kullanmıştır. Ama bu üç manayı da, "mîzân" kelimesiyle ifade etmiştir.[1]

Fahreddin Râzî, bu kelimenin üç ayrı mânada kullanıldığı kanaatindedir; ona göre birincide "tartı âleti", ikincide "tartma fiili", üçüncüde ise "tartılan" kastedilmiştir.[2]
 

Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri;

Semayı yükseltti ve mizanı koydu.

 Ve o merhamet ve hikmet sahibi olan Yüce Yaratıcı (Semâyı yükseltti) gök kubbelerini yüksek yarattı, onları meleklerin birer ikâmetgâhı kıldı, dinî hükümlerin o taraftan Peygamberlerine inmesini takdir etti. (ve dengeyi koydu.) yâni: Bu âlemin nizam ve intizamını temin buyurdu. Bütün ilâhî hükümleri, birer adalet ve hikmete dayanmış bulundu ve her şeyde bir intizamın, bir adaletin cereyanını emretmiş oldu, adaleti ve dengeyi temine vesîle olacak kabiliyeti de o Yüce Yaratıcı, kullarınca yaratmıştır. Elverir ki, bu kabiliyetler kötüye kullanılmasın.

Tâ ki, mizanda hadd-ı tecavüz etmeyesiniz.

Evet.. Hikmet Sahibi Yaratıcı, dengeyi koydu. (Tâ ki,) ey insanlar!. Siz (mizanda hadd-i tecâvüz etmeyesiniz.) adaletten, doğruluktan ayrılmayasınız, toplumsal hayatınız bir intizam içinde, güzelce ahlâk düsturlarına riâyet dairesinde devam edip dursun.

Ve mizanı adaletle yerine getiriniz ve tartıyı noksan etmeyiniz.

9. (Ve mizanı adaletle yerine getiriniz) Onu doğru tutunuz, dikkatle hareket ediniz (ve tartıyı noksan etmeyiniz) adalet ve insafa aykırı bir vaziyette bulunmayınız, doğruluktan asla ayrılmayınız, bu mühim bir vazifedir, buna dikkat edilmesi icap eder.[3]

Diyanet Tefsiri;

7-9. âyetlerde üç defa geçen ve "denge, ölçü, eşyanın birbirine nispetle ağır­lığını tartma, tartı âleti, terazi" mânalarına gelen mîzân kelimesine, bulunduğu bağlamlara göre şu anlamlar verilebilir:

a)  Yüce Allah evrende denge kanununu koymuştur; bütün varlık ve oluşlar arasında, evrenin belirli bir sistem dahilinde yürümesini sağlayan bir genel denge mevcuttur. 7. âyetin bağlamı burada geçen mîzân kelimesiyle bunun kastedildiği­ni düşündürmektedir. Birçok müfessir burada "adalet" anlamının kastedildiği ka­naatindedir. [4][13]

b) İnsanın, hayatını insana yaraşır biçimde düzenlemesi için konmuş ilâhî ya­salar bütünü olan din de denge kanununun bir tezahürüdür. Bunların özü, genel­likle kısaca "her şeyi layık olduğu yere koymak" diye tanımlanan adalet İlkesidir.

Bu ilke, bir taraftan kişinin Allah'tan başka varlığa tanrılık yakıştırmamasını, di­ğer taraftan da beşerî ilişkilerde her hak sahibine hakkını vermesini ifade eder. 8. âyetteki mîzân kelimesi bu anlamda olmalıdır; zira burada mizanın ihlal edilme­mesi, dengeden sapılmaması istenmektedir.

c) İnsanın evrendeki dengeyi koruma sorumluluğunda temel ilke adalet ol­makla beraber, bu soyut kavramın somut hayat olaylarına yansıtılması da sözü edi­len dengenin korunmasında bir dikkat ve özeni gerektirir. Beşerî İlişkiler bakımın­dan bunun adı "hakkaniyet'tir. Bunu belirlemede kişilere düşen, takdir yetkisini iyi niyet esasına dayalı olarak kullanmak ve adaletin gerçekleşmesini sağlama uğ­rana elinden gelen bütün çabayı harcamaktır. Allah'a karşı vecibelerinin yerine getirilmesi konusunda adalet ilkesinin somutlaştırılması ise, kişinin dine kendisin­den bir şey katmadan ilâhî bildirime uygun davranmasıyla mümkündür.

9. âyetin "ölçüyü düzgün tutasınız" diye çevrilen kısmında "hakkaniyet" anlamına gelen kist kelimesine yer verilmesi burada vezn ve mîzân kelimelerinin adalet ilkesinin, dolayısıyla genel denge kanununun hayat olaylarına yansıtılması gereğini ifade et­mek üzere kullanıldığını göstermektedir. Bu âyetin "eksik tartmayasınız" şeklinde tercüme edilen kısmı, aynı zamanda her bir olayla ilgili uygulamanın yani bütün davranışlarımızın âhiretteki teraziyi aleyhimize çevirmeyecek biçimde olması ge­rektiği şeklinde de yorumlanabilir. Öte yandan, İki şeyin birbirine denkliğini ölç­mek için kullanılan el terazisinin evrendeki cazibe (çekim) kanununun bir sonucu olarak bu İşlevini yerine getirebiliyor olması, eski zamanlardan beri insanların adaleti temsil etmek üzere teraziyi sembol yapmaları, kişiler arası mübadeleye konu olan ve tartılabilir özellikteki şeylerde adalete uygun paylaşımın (hakkaniyet) belirlenmesinde terazinin hem gerçek hem simgesel bir yere sahip olması, hatıra ilk gelen anlamı terazi olan "mîzân" kelimesinin bu âyetlerde -yukarıdaki açıklan­dığı şekilde- farklı ama birbiriyle sıkı ilişkisi bulunan mânalarda kullanıldığı yö­nündeki yorumumuzu destekleyici niteliktedir.[4]

 

 

 

[1] Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, Rahman Suresi

[2] Diyanet Tefsiri

[3] Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri

[4] Diyanet Tefsiri


Yorum Yap

Yorumlar