Soru

Üstad'ın Üstadları

Bediüzzaman Hz.lerinin Eski Said ve Yeni Said devrindeki üstadları hakkında bilgi verir misiniz? Üstadımızın hayatına ne gibi etkileri olmuştur?

Tarih: 9.12.2009 00:00:00
Okunma: 6545

Cevap

Bediüzzaman Hazretleri ömrü boyunca pek çok zatlardan ders almıştır. Çocukluğunda manevî ders aldığı ilk hocasının annesi olduğunu şu satırlarla anlatır:

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum.” (Hanımlar Rehberi)

Medrese tahsiline başladığı dönemdeki ilk hocasının Şeyh Seyyid Nur Muhammed olduğu Tarihçe-i Hayat adındaki eserden anlaşılmaktadır. Bu zat için kendisinin Nakşi üstadı olduğunu ve diğer iki üstadınının ismini Barla Lahikasında şöyle zikreder:

“Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed'dir. Kadirî üstadlarımdan Nureddin, Kur'an üstadlarımdan Nuri…” (Barla Lahikası)

Yine Tarihçe-i Hayatta bahisleri geçen, ders aldığı üstadları arasında Şeyh Mehmed Emin ve Molla Fethullah efendileri sayabiliriz.

14 yaşında iken Doğu Beyazıt'taki Şeyh Muhammed Celâlî Hazretlerinin medresesinde 15 senede tahsil edilebilen ilimleri çok garib bir şekilde üç ay içinde bitirerek kendisinden icazet almıştır.

Çocukluk ve gençlik devresinde en son ders aldığı hocası büyük evliyadan olan Muhammed El-Küfrevî Hazretleri’dir. Şöyle bahseder:

“Silsile-i ilmiyede bana en son ve en mübarek dersi veren ve haddimden çok ziyade şefkatini gösteren, Hazret-i Şeyh Muhammed-el Küfrevî (Kuddise sırruhu)…” (Barla Lahikası)

Üstad Hazretleri'nin en birinci manevî üstadı Hazret-i Ali (ra)'dır.

"Benim hakaik-ı îmaniyede hususî üstadım, "İmam-ı Ali"dir." (Tarihçe-i Hayat) (R.A.)

Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı boyunca devamlı ruhanî himmet ve tasarrufunu gördüğü ve onun sayesinde Eski Said’den Yeni Said’e geçtiği Üstadı Şeyh Abdulkadir’i Geylanî Hazretleridir.

“Hazret-i Şeyhin (Abdulkadir-i Geylani’nin) himmet ve irşadiyle eski Said (R.A.) yeni Saide inkılâb etmiş.” (8. Lema)

“Sergüzeşt-i hayatımda geçen ve çoğunu gizlediğim çok hârika vâkıalar vardı. Kendimi hiç bir vecihle keramete lâyık görmediğim için onları bâzan tesadüfe, bâzan da başka esbaba isnad ediyordum. Şimdi kanaatım geliyor ki, o hârikalar, Gavs-ı A'zamın (Şeyh Abdülkâdir-I Geylânî’nin) bir silsile-i kerametini teşkil ederler. Demek onun duasiyle, himmetiyle, ona kerameten ve bize ikram nev'inden, bir nevi inâyet-i İlâhiyyeye mazhar olmuşuz.” (8. Lema)

Yeni Said döneminde artık hakiki üstad olarak Kur’an’ı rehber edinmişse de geçmiş İslam büyüklerinin en meşhurlarından başta Hazret-i İmam-ı Ali, Şeyh Abdulkadir-i Geylani, İmam-ı Gazalî, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve İmam-ı Rabbanî gibi  zatların kendisine üstadlık yaptıklarını söyler.

“Yeni Said'in hususî üstadı olan İmam-ı Rabbanî, Gavs-ı A'zam ve İmam-ı Gazalî, Zeynelâbidîn (R.A.) -hususan Cevşen-ül Kebir münacatını bu iki imamdan ders almışım- ve Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali'den (Kerremallahü Vechehu) aldığım ders, otuz seneden beri, hususan Cevşen-ül Kebir'le daima onlara manevî irtibatımda, geçmiş hakikatı ve şimdiki Risale-i Nur'dan bize gelen meşrebi almışım.” (Emirdağ Lahikası)


 Ve Kur'an-ı Hakîm'dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a'lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım.” (28. Mektub)

“Üstadlarımdan Mevlâna Celaleddin'in nefsine dediği gibi dedim…” (6. Mektub)

“Bir üstadım olan İmam-ı Rabbanî…” (8. Mektub)

“Ben üveysi bir tarzda bir kısım ilm-i hakikati Hüccetü’l-İslam olan İmam-ı Gazali’den almıştım.” (28. Lema)

Kabri Süleymaniye cami avlusunda bulunan ve Osmanlı son dönem meşhur Nakşi evliyalarından olan Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi Hazretleri’ni de has üstadları arasında sayması dikkate şayandır.

“Has üstadlarımın dairesinde, Gümüşhaneli ve Mecmuatü’l-Ahzab sahibi Ahmed Ziyaeddin…” (13. Şua)

Bu zat üstad henüz 16 yaşında iken İstanbul’da vefat etmişti. Yani dünya gözü ile görüşmüş değillerdi.

Bu zatlardan talebelik dönemindekilerin üstadın hayatına etkileri, bizzat hocalık yapmaları cihetiyle olmuştur.

Hususen Yeni Said döneminde Üstad dediği kimselerin etkisi ise, hem kitapları ile hem üveysi bir tarzda olmuştur. Yani onlarla farklı zamanlarda yaşadığı halde onlardan manevi ders ve feyizler almıştır. Tasarruflarına mazhar olmuştur.

Yukarıda bahsi geçen iktibaslardan Emirdağ Lahikasından yaptığımız alıntı bunu açıkça ifade ettiği gibi, “Ben üveysi bir tarzda bir kısım ilm-i hakikati Hüccetü’l-İslam olan İmam-ı Gazali’den almıştım.” sözü de bunu gösteriyor.

Bu büyük zatların ortak özellikleri ve Üstad’a benzeyen yönleri akıl ve kalb birlikteliğiyle hakikate ulaşmış olmalarıdır. Bunu Mesnevî-i Nuriye’de şöyle anlatır:

“Üstad-ı hakikî Kur'an'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur." diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu manevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (R.A.), Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Kur'an'ın dersiyle, irşadıyla hakikata bir yol bulmuş, girmiş.”

Üstad Hazretleri Hakîm ismine mazhar olduğu için her şeyden ve her hadiseden kendine ders çıkarırdı. Bu yüzden pek çok zatlardan istifade etmiştir. Son olarak, latifeli bir üslubla anlattığı bir üstadlık hatırasını aşağı alıyoruz.

“Nefsim ile mücâdele ettiğim bir zamanda, nefsim kendinde gördüğü nimet-i İlâhiyeyi kendi malı tevehhüm ederek gurura, iftihâra; temeddühe başladı. Ben ona dedim ki: Bu mülk senin değil, emânettir. O vakit nefis gurur ve iftihârı bıraktı, fakat tembelliğe başladı. Benim malım olmayana neden bakayım. Zâyi olsun, bana ne dedi. Birden gördüm: Bir sinek, elime kondu, emânetullah olan gözünü, yüzünü, kanatlarını güzelce temizlemeye başladı. Bir neferin mîrî silâhını ve elbisesini güzelce temizlediği gibi, sinek de temizliyordu. Nefsime dedim: Bak. Baktı, tam ders aldı. O sinek mağrur ve tembel nefsime hoca ve muallim oldu.” (28. Lema)


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar

Allah razı olsun. Çok güzel bir cevap olmuş.
Gönderen: TURGUT BASAYEV
Tarih: 22.04.2010 22:01:39